Ağır ağır çıkıyoruz merdivenlerden..
Dökülmüş yapraklarla dolu merdivenler bunlar.
Bir yaprak daha düştü işte.. Halit Ağabey, Halit Deringör'ü de kaybettik..
Futbolu'na yetişemedim. Ben Antakya'da ortaokul okurken bıraktı.
Ama Cumhuriyet'te buluştuk onunla.. Ben Ankara'dan yazardım. O İstanbul merkezdeydi.
İstanbul'a gittiğimde, ya da o bir deplasmanı izlemek ve yazmak için (O zaman maç yorumları tribünde yazılırdı, ekran başında değil) Ankara'ya geldiğinde oturur sohbet ederdik. Sohbetine doyulmazdı çünkü.. Nasıl tatlı anılarla doluydu hayatı.. O anlatmış, ben gülmüştüm..
Fenerbahçe bir deplasman için Nice'e gidiyor. O zaman 200 dolardan fazla çıkarmak yasak.
Malzemecide tonla dolar..
"Bunlar futbolcuların" demiş, sıyırmak için, gümrükçüye.
Sıyırmış da.. Nice'den bir yığın saat almış. O zaman Türkiye'de iyi para ediyor. Hepsini malzeme torbasının dibine yerleştiriyor..
Yerleştiriyor da, o sırada Can (Bartu) onu görüyor. Bir tuzak.
Avni (Kalkavan) malzemeciyi lafa tutarken Can bütün saatleri kuruyor.
Alarmlarını da tam takımın gümrükte olacağı saate ayarlıyor..
Gümrükte onlarca saat bağırmaya başlamaz mı, malzeme torbasından..
Şenliği düşünün..
Halit Ağabey, en çok futbolcuların birbirlerine düşman gibi davranmalarına üzülürdü. Taraftarın da..
"Yahu biz Fener- Galatasaray maçı oldu mu, Moda'da ayni küçük otelde kampa girerdik. Fener ve Galatasaray ayni minnacık otelde" diye anlatırdı, o günleri..
"Maç bitince, rekabet biter dostluk başlardı. İnönü Stadı'ndan çıkar, Galatasaray Hamamına yürür, temizlenir çıkardık.. İstikamet Çiçek Pasajı..
Birlikte güle oynaya biralarımızı tokuştururduk.." 95 yaşındaydı Halit Ağabeyim..
Yanlış söyledim.. Bir yaprak daha düşmedi.. Bir Koca Çınar devrildi.. Sporun, sportmenliğin, bizim mesleğin bir Koca Çınarı daha!..