Hem de ifade özgürlüğüne en muhtaç, en sahip çıkması, en savunması gereken medyamızın, hem de en çok okunan yazarları ısrarla ve inatla "İfade özgürlüğü benim katıldığım, inandığım fikirleri ifade etme özgürlüğüdür" diyorlar..
Özay, Özay Şendir.. Ayşe de benim Ayşem.. Ayşe Özyılmazel..
***
Özay hâlâ, bir üniversitenin kendi öğretim üyesine konuşma yasağı getirmesine alkış tutuyor..
Bir üniversite, kendi öğretim üyesi bir bilim adamına konuşma yasağı koydu. Ben "Hem de bir üniversite bunu nasıl yapar?. Üniversite ne demek" diye yazdım.
Özay cevap verdi.
"Adam saçmalıyor. O zaman susmalı.."
Ben de Özay'a sordum..
"Tufan'a inanıyor musun?."
İnanıyorsan, bana çağdaş bir izahını yapar mısın?.
Özay yarım sayfa cevap verdi..
İnanıyor. Tüm dünyayı suların kaplamasını da, Buzul Çağı'nın sona ermesine bağlıyor. Sular yükselmiş. Güney Amerika'da da
Ortadoğu'da da karalar su altında kalmış.
Olabilir. Kabul ettim.
Peki asıl tartışma konusu üzerindeki soruma cevap nerde?.
"Ortadoğu'daki bütün hayvan ve bitki türlerini ve onları ne zaman görüleceği belli olmayan bir süre içinde yeme ve içme ihtiyaçlarını depo edeceği geminin, eni, boyu ve yüksekliği, yani hacmi ne olmalı?. Böyle devasa büyük ve 200 metreyi aşan dalgalara dayanacak kadar güçlü gemiyi o devirde hangi teknolojiyle yaptılar" sorumun yanıtı nerde?.
Sende var mı?. Yok!. Kimsede yok.. Bir bilim adamı çıkmış.. Altı yıl araştırmış. Bir tez yapmış.. Koskoca bir kitap.. Okudun mu Özay?. Yok..
"O zaman yasağa alkış" diyen Özay'ın satırlarına bakın şimdi?.
"Gittiği her yerde İstanbul Üniversitesi kimliğiyle tanıtılan bir akademisyenin, uzmanlık alanı dışındaki araştırmalarından çıkardığı, fikir mi fantezi mi olduğu tartışmalı sonuçları aktarıp aktarmaması konuştuğumuz şey.
Hıncal Abi ya da ben çıksak, Sabah ya da Milliyet gazetesi yazarı unvanını kullanarak akla hayale sığmayacak şeyler söylesek, gazetelerimiz ne der bu duruma? 'Kardeşim, saçmalamakta özgürsün ama benim gazetemin adıyla bunu yapamazsın' demez mi? Ne fark var arada?"
Ah Özay ah!. "O akla hayale sığmayacak şeyler"i söyleyen Akademisyeni ve onun bunları söyleme özgürlüğünü ben orda burda değil, Sabah'ta söylüyorum hem de. Ama hâlâ burdayım.. 1990'dan beri, 28 yıldır burdayım. Ve de bu köşede bas bas bağırıyorum..
"Sen Kuantum Fiziği bilir misin?.
Stephen Hawking okudunuz mu?. Evrenin Kısa Tarihi'ni okudunuz mu?. Büyük Tasarım'ı okudunuz mu?. İkisi de Türkçe çıktı. Bu fizikte, paralel evrenler var. Ayni anda, artı ve eksi evrenler.. Bu fizikte evrenlerin bükülmesi ve bu sayede aralarında milyarla ışık yılı olan iki noktanın, bu bükülme ile birbirlerine yaklaşıp, insan ömrüne yetecek sürede ulaşılır hale gelmesi.. Mesela solucan delikleri.. Mesela bu sayede "Zaman içinde seyahat.." Stephen Hawking soruyor..
"İçinizde gelecek gelmiş birisini gören oldu mu?."
Ardından ekliyor.. "Belki de görmüşüzdür de farkına varmamışızdır."
Kuantum fiziği bilim Özay.. Şu anda 22 bin 18 yılından gelmiş biri aramızda dolaşıyor olabilir, bugünü iyi bildiği için. Mesela bu yıllarda bir tsunami ile tüm Avrupa yok olacaksa, burda yaşayan milletleri bugün olmayan bir teknikle kurtarmak, kıyamet kopacaksa, tüm dünya canlılarını alıp milyon ışık yılı ötede bir dünya eşi gezegene götürmek için..
Sence saçmalıyorum. Sabah beni susturmalı ya da kovmalı öyle mi, Özay Kardeşim..
İşte yazıyorum ve sen de bu yazıyı okuyorsun. Demek senin ve benim gazetem arasında bir "İfade özgürlüğü" farkı var!.
***
Gelelim Ayşe'ye..
Deniz Seki gece saat üçte, Etiler'deki ünlü gececi lokantası Saruhan'dan çıkmış.. Ayşe vermemiş adını.. Ben veriyorum. Orası çok sevdiğim bir yerdir. Ben de arkadaşlarla gece bir güzel şeyi (Oyun, konser, film ve bunlar gibi) paylaşmışsam geceyi orda bitirmek istemem. Birlikte bir çorba içeriz ki
o güzelliği konuşarak uzatalım. Bu yüzden Saruhan'a sık giderim. Harika çorbaları vardır. Hele şeker hastası olmama rağmen "Bal Kabağı" tatlısını mutlak tadarım. Bakıp da kahrolacak ve strese boğulacağıma tadarım.
Bir gazeteci Deniz'e orda rastlamış ve bütün kadınların en büyük sorunu, derdi olan şeyi sormuş.
"Deniz Hanım kilo almaktan korkmuyor musunuz?."
Ayşem diyor ki "Vay efendim bunu nasıl sorarsın?."
Yahu adam magazin muhabiri.. Deniz de
en gündemde magazin figürü.. Sorduğu konu her gün her gazetede tam sayfa.. Kilo!.
"Bu saatte niye yediniz?." nasıl soru.. "Diyetisyenle görüşmeyi düşünüyor musunuz?." o en beter soru.. Bunlar sorulmazmış..
Yahu gazetecinin sorduğu soruya "Olmaz" demeye başladın mı, bu işin sonu nereye gider Ayşem?.
Sen bana geldiğinde, beni baklava tepsisinin başında görsen "Hop Hıncalım.. Sen şeker hastasısın ağır ol" demez misin?.
Gazeteci de onu yapıyor. Beni Saruhan'da koca bir balkabağı tatlısının başında görse ve de sormazsa, onun gazeteciliğinden şüphe ederim..
Bırakın yapsınlar.. Bırakın sorsunlar.. Bırakın yazsınlar, söylesinler..
Sadece bizim katıldığımız, uygun gördüğümüz şeyleri değil, her şeyi, sorsun, söylesin yazsınlar, can kardeşim Özay!. Canım Ayşem!.
İfade özgürlüğü budur.