"Sanat" oyununun öyküsünü birebir yaşadım bilir misiniz?. Hem daha bu oyunu bilmezken, Cihan Ünal oldum, gerçek hayatta..
Şampiyonlar Ligi elemesi için Bilbao'ya gitmiştik, 90'lı yıllarda.. Bu kenti, uzaklarda unutulmuş bir kasabadan, dünyaca ünlü çağdaş bir turizm kentine çeviren ve "Kentsel Dönüşüm nedir" sorusuna, dünyanın en güzel cevabını veren Paul Gehry mimarisi ile yapılmış Guggenheim müzesine giden iki kişiydik, Ünal'la (Özüak) ben..
Müze'nin "Galeri" bölümünde Robert Rauschenberg adlı sanatçının "Yaşam Boyu" sergisi vardı. Şaşırıp kalmıştım gezerken.. O konuda yazdıklarımdan birinin izini buldum, 18 Aralık 1998 köşemde..
Buyrun "Sanatçının farklılığı" başlıklı o yazı ve bendeniz..
***
Şimdi, Paris'te Louvre Müzesi'nde dünyanın en ünlü tablosu var.. Onu seçtim, herkes tanır diye.. Mona Lisa!..
Bu tablonun benzerini ona bakarak ben, Hıncal Uluç yapsam.. Sonra ikisini yan yana koysak ve 10 yaşında bir ilkokul öğrencisine, "Bunların hangisini ünlü ressam Leonardo da Vinci, hangisini yeteneksizliği yüzünden lise hayatı boyu torpille sınıf geçen Hıncal Uluç yapmıştır?" diye sorsak..
10 yaşındaki, o ilkokul öğrencisi "Tak" diye ayırır mı, ayırmaz mı?
Ve gene şimdi, Bilbao'da Guggenheim Müzesi'nde Robert Rauschenberg adlı sanatçının, Philip Morris şirketi tarafından milyonlarca dolara satın alınıp San Fransisco Müzesi'ne hediye edilen bir tablosu var..
Bembeyaz boyanmış bir tuval..
Bembeyaz.. Üzerinde başka hiçbir şey yok..
Bu tablonun (!) bir benzerini ona bakarak ben yapsam, ikisini yan yana koysak ve dünyanın en ünlü on resim uzmanı ve eleştirmenini getirsek ve sorsak:
"Bunlardan biri dünyaca ünlü Guggenheim Müzesi'nde sergilenen değerli bir tablo, öteki hayatında kuş resmi bile çizmeyi başaramamış Hıncal Uluç tarafından yapılan kopyasıdır.
Hangisi, hangisidir, söyleyebilir misiniz?"
Söyleyebilirler mi?
Fakslar alıyorum. Beni magandalıkla suçlayan "Asıl kent magandası senmişsin meğer" diyen.. Desinler..
Bu eleştirileri alacağımı biliyordum..
Dünyanın en kolay şeyidir, dünyaca ünlü eleştirmenler tarafından göklere çıkarılan şeylere anlamasa da boyun eğmek, anlamadığı çakılır korkusu ile, o eleştirmenin de ötesinde övgüler düzmek.
Benim böyle bir takıntım hiç olmadı.
Düşüncelerimi hep özgürce, hep çekinmeden açıkladım.
Yazılarımı "Kim ne der?" düşüncesi ile değil, "Ben ne düşünüyorsam" diye yazdım, hep.
Bir kez daha diyorum ki, "Herkesin ama herkesin yapabileceği birtakım şeyleri 'Çağdaş sanat işte' bu diye sunmak, insanları kuş beyinli yerine koymak, yutturmaktır." Sanatçı geri kalanlardan "Yetenek" ile ayrılır. Ayrılmalıdır. Ayrılmazsa, herkes sanatçı olur, o zaman sanatçı olmanın anlamı, değeri kalmaz.
***
Tesadüfe bakar mısınız?. Hani yazımda mukayese etmişim ya..
Rauschenberg, resim ve heykel sanatının en önemli ödüllerinden birini, Leonardo Da Vinci Ödülü'nü aldı iyi mi?. Baş
rolü de 1951'de
yaptığı o tablo
oynadı. Şu andaki
değeri, 10 milyon dolarmış.
.. ve ben bugün artık öyle düşünmüyorum Sevgili Okurlar..Çünkü Çağdaş Sanat denen şeyin aslında "Tasarım" olduğunu sonunda öğrendim.
O gün Bilbao'da müzeyi gezerken o beyaz tabloyu gösterip "Bunu ben de yaparım. Herkesin yapabildiği şeyin nesi sanat" dediğimde, bize eşlik eden müze görevlisinin "Doğru siz de yaparsınız ama ilk kez o düşündü, o tasarladı" deyişinin anlamını yıllar sonra kavrayabildim.
Yani hayata Cihan (Marc) olarak başladım. Şimdi Can (Serge) oldum..
İyi mi?.
Bir şey daha.. Yasmina Reza, bu oyunun ilhamını büyük olasılıkla, 1951'de yapılan o tablo üzerine eleştiriler ve tartışmalardan aldı