Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bugünün tüm magazincileri okusun!.

Güngör Denizaşan'ı ve tek başına çıkardığı "Gazete 13" ü yazmıştım, hafta başında..
O gazete 50 yaşına girmişti de..
Bir teşekkür mektubu geldi, Güngör dostumdan.. O satırları atıp, bugünkü magazin müdür ve muhabirlerine, bu arada, asansöre girerken beni görünce selam vermemek için anında sırtını dönen Sinan kardeşime (Yönettiği Günaydın'ı eleştirdim ya, eksik haber yaptığı için bir iki defa.. Küsmüş olmalı..) ibret olacak satırları köşeme alıyorum. Siz okurlar da bakın, imkanların nerdeyse "Sıfır" olduğu günlerde yapılanlarla, imkandan geçilmeyen günümüzdekileri karşılaştırın.

***
İnan ki 50 yıl nasıl geçti, benim bile burada (Evinde yani) arşiv ciltleri olmasa inanasım gelmiyor. Yedi mahalle dolaşan kedi arkadaşlarım, yani kediler gibi dolaşıp haber kovalardım.
Herkes bana istediğim pozu verirdi. İnsanların itimadını kazanmıştım. Mesleğe "En büyük ibadet insanları güldürmektir" sloganı ile başladım.
Ayrıca "Komedi oynamak zor, Dram oynamak kolay" deyimi tiyatro diksiyon hocam Ercüment Behzat Lav'ın kulağıma taktığı bir küpeydi. İnsanlar güldükçe ben mutluluk duyuyordum.
Kimseyi üzmeye hakkım yoktu.
Sevgili Hıncal, Ben kendim için gazetecilik yapıyorum. Başkası beğenir beğenmez umurumda değil. Bir de, bende "Sorumluluk duygusu veya başka bir türde ölçme, biçme var. Örneğin kimse bana "Sende şu resim var mı veya şunu yapsan" diye bir istekte bulunmadan olayları değerlendiririm.
Benim kitabımda "Aramızdan ayrılan veya merhum" kelimeleri de yoktur.
Yıllar önce kaybettiğimiz insanların fotoğraflarını "Nostalji" köşemde (HaberTurk/ Pazar) basarken adlarının yanına bu sözcükleri koymam. Resimlerini çektiklerim, benim için ölümsüzdürler artık. Benim dünya görüşüm bu. İsteyen istediği gibi düşünsün. O köşemde onlara bakanlar ve altına yazdıklarımı okuyanlar gülümserlerse, işimi doğru ve tam yapmışım demektir.
Sevgili Hıncal, Bu gün biraz gevezeliğim tuttu. Senin yazın beni duygusallaştırdı.
Gazetecilik mesleği bana göre para ile, para için yapılacak bir iş değildir.
Hobidir. Eğer işi hobi olarak değerlendirirsen başarılı olursun.
Seveceksin bu işi, kadınları sevdiğin gibi. Mesela Hıncal'a sormuşlar "En çok neyi seversin hayatta" diye cevabı "Birbirinden güzel kadınları" olmuş.. (Vay be?. Oysa ben, güzel olan her şeyi severim.) Gelelim benim hikâyeme:
Ya 1965 ya 1967 yılları.
Cemal Nadir sokağındaki köhne Akşam Gazetesinde Pazar, Perşembe günleri Müşerref Hekimoğlu ile "Cemiyet Hayatı Köşesi" (Zamanın Sosyete sütunu.. O zaman ikoncanlar sarmamıştı ortalığı..) yapıyoruz. Müşerref, biraz değil çok huysuz bir kadın.
Patron Kızıltoprak'ta elinde büyüdüğüm Malik Yolaç. Yazı İşleri Müdürü gazetenin her şeyi olan Doğan Koloğlu. Bir de bana her zaman "Ne manyaksın" diyen "Arap" Turgut Dinsel var. Şefim...
Sabah 10'da gazeteye gider önce Malik Ağabeye uğrardım.
Sonra Doğan'a sonra da Turgut'a.
Gelen toplantı davetiyelerini onlardan alıp akşam nereye gideceğimin planlamasını yapardım.
Bir gün gazeteye gittiğimde aynı akşama rastlayan bir tomar davetiye veren Malik Ağabey "Oğlum, hepsine yetişemezsin aralarından önemlilerini seç, programını ona göre ayarla" dedi.
O gece için gelen davetleri sayacağım, şimdi dudağın uçuklayacak.
Önce Florya Çınar Otel'de bir davet..
Sonra Büyükada Anadolu Kulübü'nde bir balo.. Bostancı Doktorlar Kulübü ve Bostancı Deniz Kulübü'nde birer özel parti.. Sonra Çiftehavuzlar Büyük Kulüp'te bir balo ve Moda Deniz Kulübü'nde bir iş adamının sabaha kadar yemeği.
Kafaya koydum gidecektim hepsine. Ama nasıl? Önce Çınar Otel'e gidip Müdür Bedri Kalıbel'den bir iki grup çekmek için izin aldım. Sonra ver elini Sirkeci. Arabalı vapurla karşıya ve basın plakalı arabamla doğru Bostancı'ya, oradan vapurla Büyükada Anadolu Kulübü. Tesadüf bu ya 25 dakika sonra Bostancı'ya dönüş vapuru var. Hemen bir iki önemli kare alarak vapura binip Bostancı Zeynep Kamil Kulübü ve Bostancı Tenis Kulübü'ndeki davetler.. Oralarda çok az zaman harcayarak doğru Çiftehavuzlar Büyük Kulüp.
En sonunda, saat sabahın üçüne doğru Moda Deniz Kulübü'nde milletin köfte gibi olmuş son fotoğraflarını çekip, sabah saat beş civarında eve geldim.
Uyku yok. Kendi kendime rekor kırma çılgınlığı.. Filmleri yıkadım. Acele kurutup resimleri bastım. Resim altlarını yazdım.
Birkaç saat uyuduktan sonra saat 12 civarında gazeteye giderek, fotoğrafları Malik Bey'le, Doğan'ın masasına koydum.
Malik Bey şöyle bir baktı.
Ardından "Ulan bizi mi uyutuyorsun?.
Bunların hepsini sen çekmiş olamazsın. Mümkün değil" dedi.
Ben de "Gittiğim yerlere telefon açın" dedim. Hemen sekreterine talimat verdi.
Benim hepsine gittiğimin teyidini alınca, "Pes bu kadar da olmaz" dedi.
Bu sözler en büyük ödülümdür.
İşte Sevgili Hıncal, Meslek sevgisi parayla ölçülmez.
Benim için değişen bir şey yok. Bugün, 16 Kasım 1933 doğumlu 84 yaşında "Genç" bir foto muhabiri olarak karşındayım.
Sevgiler. Teşekkürlerimle..
***
Ben sana teşekkür ederim Sevgili Güngör.. Bugün köprüleri, tünelleriyle her yerine ulaşılan İstanbul'da, emirlerine verilen arabaları, maaşlarına eklenen masraf listeleri, bir cep telefonuyla mucizeler yaratma imkanlarıyla, sayfalar dolduran, ekler hazırlayan kardeşlerime verdiğin bu büyük ders için teşekkürler..
Tabii alana.. Alabilene..
Ajanstan gelen haber ve fotoğraflara kendi imzalarını koyan ve en rakip gazetelerde ayni sayfaları sıkılmadan yapanlara değil..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA