Pazartesi Süreyya Operası yerine, Caddebostan Kültür Merkezi'ne gittim. Dostoyevski'nin "Timsahın Yuttuğu Adam" adlı kısa öyküsünden, Haldun Taner'in oyunlaştırdığı ve 1961 yılında bir kez Ankara Radyosu'nda temsil edilen "Timsah" adlı oyun vardı.
Taa Gelişim Yayınları zamanından dostum, yazar ve sanatçı Orhan Alkaya sahnelemişti. Bir ara Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği de yapmıştı, Orhan. Çok destek olmuştum o zaman. Sonraları pek görüşemez olmuştuk. Onu da görmek iyi olacaktı.
Gittim. Orhan, tamamen amatör bir ekiple çalışmış. Oyunu, aynen 1961'deki gibi bir "Radyo Tiyatrosu" gibi sahneye koymuş. Bir yanda efektleri hazırlayan, öte yanda müzikleri seslendiren sanatçılar. Ortada yan yan sıralı mikrofonlarda da, rolleri okuyarak canlandıran, hepsi bilim, hepsi tıp adamı, öğretim üyesi amatörler..
Her şey sonuna dek iyi gitti de, salon sanatçıları alkışlarken, nerden çıktığı belli olmayan bir delikanlı, ortalığı miting alanına çeviriverdi.
Sanatın siyasete alet edilmesine hep kızarım.. Hiciv güzeldir. O güzelliği ile de kalır. Dostoyevski ve Haldun Taner mesajlarını her yerde ve her devir için geçerli vermişlerdi. Tamam..
Ama bu hoşluğu böyle bitirmek bana göre değil.. Ayrılırken ağzımın tadı kaçmıştı.