"Doğduğumda bir soyadım vardı. Ben ona bir ad ekledim" der, gelmiş geçmiş en büyük sanatçılardan Sarah Bernhardt!.
Benim için de Semiha, odur.. Soyadına ihtiyaç göstermez.. Semiha Berksoy.. Ona yetiştim. Dost olacak kadar yetiştim. Ne mutlu..
Kızı, o da büyük sanatçı Zeliha, yakın arkadaşım oldu. Vefalı Zeliha, annesi adına bir vakıf kurdu, genç sanatçılara destek olmak için..
"Semiha Opera Ödülleri"ni başlattı.
Pazartesi gecesi, o ödüllerin 10. Yılı'ydı. Yakın dostum Prof. Mesut İktu'nun sms ile yolladığı Ödül Gecesi programını, Ankara'dan dönerken yolda aldım.
Okuyunca da öfkelendim. Hemen tüm ödüllü gençler gibi, bunlar da ayni hatayı yapmışlar. Karşılarında onları böyle bir gecede yalnız bırakmak istemeyen eşleri ve dostlarını, "Semiha Ödülleri Jürisi" sanıp, ses güçlerini ortaya koyan, kimsenin bilmediği, duymadığı en zor parçaları seçmişlerdi. Operayı 65 yıldır izleyen benim bile zor dinleyeceğim parçalar.. "Aman opera benden uzak dursun" dedirtecek şarkılar..
İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin başında iken bu ülkeye Folklorama ve Ağır Roman gibi, bu ülkenin öz yapıtlarını kazandıran Mesut Hocama yolda cevap yazdım.
"Bu gençlere Opera'yı sevdirmeyi öğreteceksin. Atatürk'ün 1931 Meclis Açış Nutkunu öğreteceksin. Othello değil, Sarı Gelin söylerlerse halka inerler, çok sesli müziği sevdirirler ve ancak o zaman, onları alıp Opera Katına çıkarırlar. Onu öğreteceksin. Salonda Ödül Jürisi değil, halk var. Onların bir daha gelmelerini sağlayacak, operanın "Öcü" değil, o halkın içi olduğunu anlatacak şarkılar seçmelerini sağlayacaksın. Operayı "Öcü" yapan bu gösteriş kafaları değil mi?. Bana, halka değil, birbirlerine söyleyen bu züppe kafalar.
Pazartesi gelmeyeceğim. Bu mesajı o gençlere okumanı istiyorum. Belki anlarlar.."
Ne yazık ki, operanın ve klasik müziğin büyük bir bölümünde kafa bu, bizde.. Kendilerini ayrıcalıklı sanıyor ve geniş halk kitleleriyle bir arada olmaktan hoşlanmıyorlar. "Popüler" olmaktan ödleri patlıyor.. Popüler, "Halkın sevdiği" demek ya!. Onlar ille ayrılmalı..
Yahu ben, 1955'te operayı Türkçe izlemeye başladım. Nâzım Hikmet dahil, zamanın en ünlüleri, en yetkin müzik adamları Türkçe sözler yazarlardı operalara..
Carmen'i, Rigoletto'yu, Hoffman'ın Masalları'na dek aklınıza ne gelirse, Türkçe dinledim. "La donna mobile" demezdi o zaman kont.. "Kadın dönektir" derdi.
Sonra "Orijinal dilinde" opera devrine geçtik. Öyle de gitti. Zaman zaman "Yahu elimizde Türkçe metinler var. Yılda bir tane Türkçe opera oynasanız da, birkaç izleyici daha kazansanız" diyecek oldum, bana nasıl küçümser baktı o operacıların hemen hepsi, hatırlarım.
Kültür Bakanımız Nabi Hocam bu konuya el atmalı.. Anadolu'ya yayılmış operalarımıza her sezon bir yerli ya da Türkçe opera söylemeleri talimatını vermeli.. Bu yerli bestecilere teşvik de olur. Çağdaş Türk Operaları ortaya çıkar..
Ali Baba, Karacaoğlan, Hekimoğlu fena mı oldu?.
Türkçe Carmen, Türkçe Rigoletto da iyi olur.
Çok seslendirilmiş Türküler ve stilize edilmiş halk oyunlarıyla Mesut İktu Hocamın döneminde başlayan Folklorama kaç yıl oynadı, kaç kente turne yaptı?. Kaç bin kişiye "Opera öcü değil, güzellikmiş meğer" dedirtti?.
Yapmayın, etmeyin!.