Üç büyükler bol gollü bir hafta geçirdiler. Galatasaray ve Beşiktaş bol atarak.. Fener bol yiyerek.. Ötekileri de dikkate alırsak, televizyon seyircileri bu hafta nihayet gole doydular. Birbirinden güzel goller izledik.
Kapıyı 6 golle Galatasaray açtı. Sarıkırmızılı takım, sezonun en iyi futbolunu oynadı. Sabah Spor da, bence son haftanın en güzel başlığı ile maçı özetledi.
"Hızlı ve Öfkeli!."
İşte başlık atma sanatı bu!.
Değişikliği yaratan şey, Galatasaray'ın gerçekten hızlı, oyuncuların da, yükselen eleştirilerden öfkeli oluşlarıydı..
Ve de bana sorarsanız, de Jong'un oynamayışı idi. Futbolu topu kesip tepmek sanan Hollandalı olmayınca, rakibin ligin en zayıf takımlarından Akhisar oluşu da dikkate alınarak, yerine kesici değil, kurucu düşünülmüş ve Josue tercih edilmişti. Nokta değişiklik.. 6-0'ın sırrı buydu işte.. Takımın geri kalanı ayniyken farkı doğuran adam oldu Josue.. Onun olumlu kullandığı toplar, yan toplarla vakit geçirmeyişi, Selçuk gibi topa ille basmak, etrafında bir tur dönmek ve "Zamanı/ Timing"i kaybettikten ve hızı kestikten sonra pas vermek gibi hastalığı olmadığı için, Galatasaray hızlı açıklarını çok daha iyi kullanmaya başladı. Podolski çakılı santrfor değil, Umut örneği her tarafa koşan ve özellikle Sneijder'e istediği boş alanları, koridorları açan bir adam olarak yorulmadan oynayınca, gollerin sıralanması kolaylaştı.
Riekerink'in hatası, Galatasaray'ın önünde hem kupa, hem ligde çok zor maçlar varken, skor da 4-0'ken ve Akhisar nerdeyse sıfır oynarken, daha 60- 70'inci dakikalarda Bruma ve Yasin'i oyundan alıp, Sinan ve Rodrigues'i koymamak oldu. Sinan uzun zamandır sakattı.
Rodriguez yeni gelmişti. Takıma ısınmaları için bundan iyi şans mı olurdu. Bu değişiklikleri yaptı ama çok geç yaptı.
***
Beşiktaş da 6 gol attı.. Şaka tabii. Altı ama, biri kendi kalesine..
Beşiktaş'ın Galatasaray'dan farkı, karşısında "Takım" vardı. Konya,
Akhisar gibi boş değildi. Gerek 1-0, gerek
2-0 iken ve Konya fena halde gol peşindeyken
gelen kontra goller skoru büyüttü. Rakip 18'e kadar müthiş top yaparak gelen Konya, burada nedense hep şaşırdı. Topu hep rakibe kaptırdı ya da attı ve kendi gol beklerken, kontra goller yedi. Hadi biraz tebessüm edelim. Golü de rakibe attığı bir topla buldu zaten.
Haftanın Takımından önce Haftanın Hocası
Sergen Yalçın'dı.. Tanıdığım ve sevdiğim Sergen her şeyi çok iyi yapıyor ama yaptığı işi sevmiyor. Sevse futbolculuğunda Messi, antrenörlüğünde Mourinho olurdu.
Fenerbahçe'nin en zayıf yerinin, yumuşak karnının savunması olduğunu nasıl özümlemiş, Adanaspor Hocası'nın "Fener nasıl mağlup edilir" başlıklı dersini nasıl iyi izlemiş. Sahaya ilk defa Kayseri forması giyecek 7 futbolcu ile çıkmasına rağmen gelen 4-1'in sebebi işte bu çözümleme..
Yenen dört gole rağmen "Fener'in en iyi yanı savunmasıydı.. Niye çözüldü" diye yazan analizcilerimiz(!) var, hâlâ..
Sergen ve Kayseri yönetimi, kendi kusurlarını balçıkla sıvamak için bom bom sallayan ve hep yanlış transfer yapan Aziz Yıldırım'a da "Oyuncu nasıl seçilir" dersi verdi. O Varela neydi öyle?. Adamı hem kanatta, hem oyun kurucu olarak seyre doyamadık. Fener de, tutmayı başaramadı.
Emre gibi hem de nasıl Fenerli bir büyük ustayı kendisi ile konuşma gereği bile duymadan gönder. (Emre "Ben yollandığımı televizyondan öğrendim" dedi.) Diego'yu da yolla. Sonra bir tek oyun kurucusu olmayan takımı, lüzumsuz adamlarla doldur. Fener'de on tane orta saha adamı var, ama bir oyun kurucu yok.. Kim yapıyor bu transferleri?.
Bu maçla ilgili en güzel başlığı da Erman Hocam attı..
"
Aziz kaşındı!."