"Yahu adama gıpta ediyorum.
Kıskanıyorum.. Hasetten ölüyorum" dedim ya.. Bugün içim biraz rahatlıyor.. Yavuz Donat'ı köşeme transfer ettim. Yok canım "Kiralama" desem daha doğru.. Bir günlük, bir yazı ile.. Bana bir "Teşekkür notu" göndermiş ki, enfes bir köşe yazısı..
Ama bu defa onda değil, bende yayınlanacak..
Haset dosttan bu kadar kazık olacak artık!.
***
Sevgili Hıncal Uluç Yarım yüzyıllık dost, Marifet iltifata tabidir derler... Benimle ilgili duygu ve düşüncelerin, bunlara gazetedeki köşende yer verişin büyük incelik, büyük vefa, büyük dostluk İltifatın, benim amatörlük aşkımı daha da artıracak.
Bu vesile ile sana, zaman tünelinden bir "Marifet ve iltifat" hikâyesi anlatacağım...
Yaşanmış olay.
Bir gün... Zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sordum:
- Cumhurbaşkanı olarak TBMM'nin yeni yasama yılının açılış konuşmasını yapacaksınız... Konuşmanızı hazırladınız mı?
- Hazırlıyorum... Konuşmam iki bölüm.
- Neden iki bölüm?
- Birinci bölümü okuduktan sonra...
Duruma göre... İkinci bölüme geçebilirim.
- Duruma göre dediniz... Yani?
- Konuşmamın birinci bölümüne yüce Meclis'in vereceği tepkiye bakacağım...
Eğer beğenilirse, alkışlanırsa...
Yani Meclis, söylediklerime iltifat ederse...
Konuşmamın ikinci bölümünü yapacağım.
- Cumhurbaşkanlığı gibi yüksek bir makamda oturan kişinin iltifata ihtiyacı mı var?
- Evet... İnsanız... Herkesin, hepimizin ihtiyacı var... Marifet iltifata tabidir.
Sonuçta... Meclis, Cumhurbaşkanı Demirel'in konuşmasını alkışladı...
İltifata memnun olan Demirel de konuşmasının ikinci bölümünü yaptı.
Sevgili Hıncalım, değerli arkadaşım, kardeşim.
Bana ettiğin iltifat, seneler önce Cumhurbaşkanı Demirel ile aramda geçen konuşmayı hatırlattı.
Sevgiyle, saygıyla sana teşekkür ediyor ve sağlık diliyorum.
Kardeşin Yavuz Donat.