Gülümserken düşüneceksiniz, bu eski dosyadan çıkan satırları okurken.. Okur Cem İşmen göndermiş, yıllar yıllar önce..
Eski çiftlik evini restore etmek için tuttuğum marangoz, işteki ilk gününü zorlukla tamamlamıştı.
Arabasının patlayan lastiği bir saat geç gelmesine neden olmuş, elektrikli testeresi iflas etmiş ve şimdi de eski püskü aracı çalışmayı tümden reddetmişti.
Onu evine götürürken yanımda adeta bir taş gibi oturuyordu.
Sonunda vardık.. Beni, ailesiyle tanışmaya davet etti.
Eve doğru yürürken küçük bir ağacın önünde kısa bir süre durdu, dalların uçlarına her iki eliyle dokunarak bir şeyler mırıldandı.
Kapı açıldığında; adam o somurtkan adam, şaşırtıcı şekilde değişti.
Yanık yüzü tebessümle kaplandı, iki küçük çocuğunu kucakladı ve eşine kocaman bir öpücük verdi.
Kahve sonrası beni arabaya yolcu ederken, ağacın yanında ayni şeyleri tekrar edince, merakım daha da arttı. "O ağacın önünde yaptıkların nedir" diye sordum "O, benim dert ağacım," dedi. "Elimde olmadan, işimde bazı sorunlar çıkıyor, ama şundan eminim ki o sorunlar, evime, eşime ve çocuklarıma ait değil. Bu yüzden, o sorunları her akşam eve girmeden o ağaca asıyorum.
Sabahları da çıkarken hepsini astığım yerden geri alıyorum.. Ama asıl garip olan ne biliyor musunuz? Ertesi sabah onları geri almaya gittiğimde, astığım kadar çok olmadıklarını görüyorum."