Albert Long Hall'deki unutulmaz gecenin yükünü, tek piyanosuyla, usta sanatçı Terane Abbaszade taşıdı.. Önce ona teşekkür etmemiz gerek.. Harikaydı, büyük usta..
Konseri, Figaro'nun o çok ünlü aryasıyla bariton Faik Mansuroğlu açtı.. Nerdeyse yarım asır evvel, Mete Uğur'dan hem de Türkçe dinleyip bayılmıştım Figaro'nun şarkısına..
Faik müthişti.. İkinci yarıyı da o açtı zaten.. Bu defa hemen herkesin ezber bildiği Toreodor şarkısıyla.. Vay ki, vay!.
Ardından gencecik Dilan Şaka geldi..
Mezzo soprano.. Cezayir'de Bir İtalyan operasından İsabella'nın aryasını ama nasıl güzel okudu. Daha gecenin ikinci şarkısında ellerim kızardı.. Yanımda hocası oturuyordu..
Baktım nasıl mutlu.. "Ama hocam asıl sınavı ikinci yarıda, Dilan'ın" dedim..
Habenera okuyacak Carmen'den.. Benim en sevdiğim opera şarkılarının başında gelir..
Ve bir Carmen oldu, Dilan.. Nasıl yakışıyor sahneye..
Bariton Alper Göçeri Faust'tan Valentin'in, Don Carlos'tan Rodrigo'nun aryalarını, kırk yıllık ustalarını aratmaz seslendirdi..
..Ve Caner Akın.. Opera deyince akla ilk gelen şarkıdır, dünyada, La Donna Mobile.. Nasıl ama nasıl güzel okudu.. İkinci yarıda da, La Boheme'den Rudolpho'nun şarkısını..
Soprano Gülbin Günay, Rusalko operasından Rusalka'nın, ardından La Boheme'den Mimi'nin aryalarını kalbimize akıttı.
İlk yarının finalinde Dilan'la, Faik, Figaro ile Rosina'nın düetini söylemediler, oynadılar.
Alkış kıyamet bitti.
Konser finalinde ise, Gülbin'le Caner, La Boheme'den Mimi ile Rudolpho'nun düetini canlandırınca, salon bir daha yıkıldı ve sahnede "Bis" için "Beşi bir yerde" gördük..
Tabii, Verdi.. Tabii, La Traviata.. ve tabii Brindizi!..
Ben içimden eşlik ettim sanıyordum..
Sonra civarda oturan dostlardan öğrendim.. Bağıra çağıra söylemişim!.