Antalya dönüşü, ilk defa dün sabah gazeteye geldiğimde, bilgisayarımda, geçen hafta çarşamba günü "Favorim Galatasaray" başlığı ile yayınlanan yazım duruyordu. Silmeden önce okudum..
"Beşiktaş'ın en büyük zaafı bana sorarsanız, Şenol Güneş.. Hala yerleşik bir kadro kuramadı. Her maç başka adamlar. Kimse yanında kimin oynayacağını bilmiyor.. Kalabalık kadro, Şenol'un kararsızlığı yüzünden avantaj değil, dezavantaj oldu ve bir türlü oturamadı" demişim.
"Ayni 11, Galatasaray'a oturmuş bir takım, oturmuş bir futbol kazandırmış görünüyor.. İki yıl önce Hamza'nın Galatasaray'ı şampiyon yapan takım ve oyun düzeni bu.. Sağda Sabri, Selçuk, Yasin, solda Carole, Sneijder, Bruma üçlü oyunları ile kurulan ve rakip savunmayı dağıtan kanat akınları.. Riekerink de, yerleşmiş, oturmuş takım peşinde olarak olumluydu. Ama oyun okuması hala eksik.. Yorulanları fark edip daha erken müdahale etmedi."
Maçı dört gün önceden adeta yazarken, hesaba katmadığım tek unsur hakem olmuş..
Beşiktaş da, Galatasaray da iki puan kaybettiği için Fenerli medya tarafından göklere çıkarılan, ama maç boyu tüm yorumlarında alenen ve resmen Beşiktaş'ı tutan hakem Ali Palabıyık.. (Bu konuyu yarın ayrıca yazacağım.)
Beşiktaş lehine verdiği tüm fauller doğru. Galatasaray'a çıkardığı tüm kartlar doğru.. Ama Beşiktaş aleyhine çalmadığı faulleri ve çıkarmadığı kartları tartışmak üzere, benimle ekran başına geçmeyi kabul edecek biri var mı?. Hakem kartlarda adil olsa, Olcay, Caner ve Cenk'ten en az ikisi maçı kırmızı kartla tamamlardı, onu göstereyim hepsine, gelsinler..
Riekerink, sanırım Florya'daki gizli adam Alp Yalman'ın müdahalesi ile kurulan istikrarlı 11 ve o 11'e uyan futbol tarzı ile, maçı ilk yarıda dörde götürürdü.. Olmadı.. Bir şey daha olmadı.. Maç okuması ve müdahalesi sıfır olduğu için, ilk yarıda çıkardığı o çok kötü takımla hezimet kapısını açan Şenol Güneş ikinci yarıda iki değişiklikle göreceli "Doğru"ya döndü. (Medya, "İlk yarı hezimet olurdu" gerçeğini unutup, onun hesabını sormuyor. Doğruya dönmesi o yarı 4-0 bitse işe yaramayacak Şenol'u övgü yarışına giriyor. Benim medyam da futboldan bu kadar anlıyor.) Oysa Riekerink, gene takımındaki en büyük, haftalardır süren zaafın farkına varmadı. Zamanında müdahale edemedi.
Başta sevgili kardeşim Kemal Belgin, Riekerink'i övenler, "Takımın fizik kondisyonunu yükseltti" diyorlar..
Bu nasıl yükseltmedir ki, her hafta 60'ıncı dakikadan sonra, Sneijder yok.. Selçuk yok.. Yasin yok.. Bruma yok.. Kaç maç hep öyle..
Madem niyetin 2-0'ı korumak, adına bakmadan yorulanları alsana..
İki akıl almaz hata yapıp iki gol yediren Chedjou'yu bırakıp, Sabri'yi dışarı almak ne oluyor?.
Belli.. Mahalle baskısı..
Lafı uzatmadan iki yarı için notlarımı söyleyeyim, 2-0 niye 2-2'ye geldi, hatta 3-2'den döndü anlarsınız..
İlk yarı..
Muslera (7)- Sabri (7), Chedjou (5), Hakan (7), Carole (9)- Tolga (9)- Yasin (7), Selçuk (8), Sneijder (9), Bruma (6)- Eren (7).
İkinci Yarı..
Muslera (5)- Sabri (6) (Cavanda: 5), Chedjou (1), Hakan (6), Carole (7)- Tolga (9) - Yasin (5) (Josue: 3), Selçuk (4), Sneijder (3), Bruma (3) (Sinan: ?)
Yarısı 60'ıncı dakikada yürümeye başlamış takımda, Sinan'ın, hızla geriye koşan, daha da hızlı, tüm hatları ile yüklenen Beşiktaş'a karşı kontratağa çıkacak adamın oyuna giriş dakikasına bakın.. 88.. Alay eder gibi..
Ve de Fener medyası, Riekerink Bey (!) Galatasaray'ın başında kalsın diye nasıl çırpınıyor..