Çocukluğumuzun nasıl efsane kahramanıydı Tarzan.. Çizgi roman dergilerini kapışarak okur, filmi geldi mi sinemaları doldururduk, Ormanlar Kralı'nı izlemek için..
Kral da kraldı hani.. Tek silahı belindeki bıçağı.. Aslanlarla nasıl boğuşur, timsahlarla suyun derinlerinde nefesini dakikalarca tutarak savaşır, hepsini de öldürürdü.. Savaşmadığı hayvan yoktu ki.. Kartallar, boğa yılanları, ayılar.. İnsan gücü, pençesi, çenesi ya da zehiri ile öldüren ne aklınıza gelirse..
Üç boyutlu Tarzan'a merakla gittim.. "Hayvanat bahçelerine bile tahammül edemeyen yeni dünyamızda ne yapacak" diye..
Çıkarken "Ömürsün Tarzan" dedim..
Bir tek hayvanla savaşmadı. Sivrisinek dahil bir tek hayvana dokunmadı bile.. Savaştıkları, öldürdükleri sadece insanlardı..
Yani hayvan değil, insan öldüren böyle bir Tarzan senaryosu yazmak, ona da "Tarzan Efsanesi" demek?.
Mecbur değilsin, yapmazsın. Yaparsan da adam gibi yaparsın.. O devirdeki insanı, bugünün insanına benzetmek, akılcı, mantıklı, kabul edilir olur mu?.
Olur.. Sevgili Ömür kardeşim (Gedik) bu filme bayılmıştır mutlak.. Ama bir de Johnny Weismuller Tarzan'ı izlesin de, 60 yıl önceki, farkı görsün.. Anlasın hangisi Ormanlar Kralı..
Filmde Tarzan'ı bir İngiliz lordu kılığında göreceksiniz. Redingot ve fularla.. Jane de abiye tuvaletler içinde..
Bildiğimiz Tarzan ve Jane olmaları son beş dakikada.. O da Sirk de Soleil şovu havasında..
Son fikrim mi?.
Hadi canım sen de!.
Çocukluk hayallerini yıkmak istemeyen ben yaştakiler sakın gitmesin!'.