Bayram Haftası'na ait notlarımı pazara yığıp, bugüne "Temiz" sayfa açacaktım güya.. O kadar çok şeyi not etmişim ki, pazar nerdeyse tam sayfayı bana ayırmışlar. Sığmadı.. Devam.. Buyrun, gene karmakarışık notlar..
***
Futboldan sonra basketbolda da hüsrana uğradık.. Dünyanın en kötü federasyonunun yönetimindeki basketbolumuz, Rio yolunda son fırsatı da Filipinler'de önce Kanada, sonra
Fransa'ya yenilerek heba etti..
Bu yüz karası sonucu derinlemesine ele alacağım, merak etmesin, yıllardır ülke basketbolunun başına çöreklenen Turgay Demirel takımı..
Bugün sadece, sevgili kardeşim, Frankfurt'ta yaşayan Dr. Erdoğan'ın, bana attığı dört mesajı nakledeceğim.
Doktor, iki oğlunu bayram dolayısı ile alıp, Filipinler'e götürdü. Fransa maçının başlamasıyla beraber mesajlar da başladı.
1. Mesaj: "Bunları yeneceğiz..
2. Mesaj: Yarın için final biletimiz de var.
3. Mesaj: Bunlar basketbol oynuyorsa, ben basketbolu bilmiyorum. Komedi!!!
(Benden ara cevap: Sen basketbolu bilsen o maça gitmezdin zaten.) 4. Mesaj: Türk Milli Takımı'nı bu kadar rezil görmedim hiç bir dönemde!!!"
***
Geçen çarşamba.. Bizim sporcular manşetten vermişler.. "Sabah, F. Bahçe'nin yeni savunma oyuncusu Roman Neustadter'i mercek altına aldı.." Yahu bu çocuk nerdeyse Galatasaray'a gelmişken, bizim gibi ilk turda, hem de 1 puanla sonuncu olup elenen Rus takımının savunmasında oynamıştı. Galler'den 3, Slovakya'dan 2 gol yiyen savunmada.. Ben bu iki maçı özellikle Roman için izlemiş ve sonra da bu sütunlarda Galatasaray'ı uyarmıştım.. "Donk, iki Neustadter eder" diye..
Ne bizimkilerde, ne de başka gazetede, bu "Kazma" ile ilgili tek satır okumadım. Kimse merak etmemişti, iyi mi?. Ne zaman Galatasaray piyasadan çekildiğini açıkladı, Fener peşine düştü ve aldı, bizim medya bir Roman Neustadter edebiyatına başladı. Övgü yarışına giriştiler.
Bizimkiler "28 yaşındaki stoper, oyun zekası, pozisyon bilgisi ve pas yeteneğiyle savunmaya akıl katacak" diye başlık attılar iyi mi?.
Şimdi tüm spor servisimizi, o yazıyı yazan, o başlığı atan ve o sayfayı yapan dahil, şu üç Rusya maçını birlikte izlemeye davet ediyorum.
Bir anlatsınlar bana bu "Muhteşem" adamı, ekran önünde izleyip..
***
Beyoğlu'nun, eski Beyoğlu'ndan kalan son sineması Beyoğlu, yoğun bakımda.. Kaliteli filmler oynatmakta inatçı ve ısrarlı sinema, eli kulağında, kapanır yakında..
Cengiz Kardeşim (Semercioğlu) Hürriyet'teki köşesinde isyan ediyor..
"İlgi gösterin, yaşatalım" diye.. İlgi gösterirler Cengiz.. O sinema kapanırsa ilgi gösterirler.. Alkazar'a olduğu gibi.. Emek'e olduğu gibi. Ne timsah gözyaşları ile ne yürüyüşler yaparlar, İstiklal Caddesi'nde. Onlar çünkü yaşatmaya değil, tabut taşımaya meraklılar..
Emek sinemasının sahibi, Allahın günü protesto edenlere bakmış bakmış,
"Bunlar zamanında bilet alıp sinemaya gelseler, Emek kapanmazdı" demişti..
***
Frikik ustası Selçuk (İnan) diyelim bir Fener maçında 18 üzerinde vurmaya hazırlanırken, barajdaki birisi "Atma kardeşim" dese ne yapardı acaba?.
Bodrum'da eşiyle tatil yaparken resmini çeken foto muhabirlerine "Çekmeyin kardeşim" demiş.. Aslında buna şükür.. Küfür edebilir, saldırabilir, hatta kameralarını alıp kırabilirdi. Alıştık.
Bu fotoğrafçılara itiraz eden sporcular, sanatçılar.. Onlar da aynen sizin gibi, işlerini iyi yapmaya çalışıyorlar, o kadar..
Haber Türk'te okuduğum haber de şöyle başlıyordu..
"Bodrum'da gözlerden uzak tatil yapan.."
Bodrum'un ünlü beach kulüplerinden biri.. Onun da kuytusu değil, iskelesi..
Birer şezlonga boylu boyuna uzanmış İnanlar, gözlerden uzak oluyorsa eğer, ben o gözleri derhal Dünya Göz'e gönderirim..
***
Çarkı Felek'te bir ayıp, bir yüz karası programı da Yüksel Aytuğ yazmış, cuma günü.. Stüdyoda vur patlasın, çal oynasın göbek havası.. Sonra bir şehit evine bağlanıp, onlara bir ev hediye etmek için şike yapmak..
Şehit ailesine evi, Show TV, resmen verir. Bu da çok asil bir hareket olur. Ama Yüksel'in anlattığı manzara, gerçekten çirkin, ayıp ve sahte..
Durmadan danışıklı, şikeli ödül dağıtan bu yarışmayı izleyen bir tek RTÜK üyesi yok mu?. Yapılan iş, sadece RTÜK yasalarına değil, bu ülkede işine bağlı savcı olsa, Türk Ceza Yasası'na da aykırı çünkü..
***
Ülke tarihinin en müthiş polis şeflerinden Atilla Aytek'i 3 Temmuz Perşembe günü kaybettik.. Benim en sevdiğim polislerdendi. Sonra yakın dost olduk.. Hiç unutmam.. O ünlü "Es.. Es.. Es.. Ki.. Ki.. Ki.." devirleri. Eskişehir çok iddialı.. Ben de Galatasaray- Eskişehir maçına gittim.. Atilla, orada Emniyet Müdürü..
Ben basın tribününe oturdum. Etrafımız çepeçevre Eskişehirli.. Atilla maç öncesi uyarmıştı beni.. "Aman Galatasaraylı olduğunu belli etme" diye.. "Merak etme" dedim.. "Biz M. Ali Kışlalı disiplini ile yetiştik. Basın tribününde heykel gibi otururuz.."
İlk yarı ortaları Galatasaray bir gol atmaz mı?. Yüzümdeki refleks gülümseme ifadesini fark edip, hemen ciddi tavrıma döndüm ki, arkamdan bir kadın çığlığı..
"Bu (Küfür) Galatasaraylı.." Döndüm.. Allah sizi inandırsın. 60-70 yaşlarında bir teyze.. Hem de arkamdan o gülümsemeyi nasıl yakalamış..
"Yandık" derken, tepemde Atilla'yı gördüm. Şeref Tribünü'nden kalkmış gelmiş.. Beni aldı, yanında götürdü, yanına oturttu.
Maçtan sonra da arabama kadar geçirdi. Hayatı polisiye romanlara konu olacak, bir Organize Suçlar Polis şefiydi. Futbolu da severdi. Gençlerbirliği kulübünde yöneticilik yapacak kadar..
Cevher Özden'i, yani milletin milyarlarını dolandırıp kaçan banker Kastelli'yi Tunus'ta yakalayıp, bizzat getirmesi ünlüdür. Nur içinde yat, sevgili dostum!..
***
Bugünlük gene bitirirken, kendime bir övgü.. Hak ettim sanırım..
Fransa- Almanya yarı final maçı.. Bizim evde maç kalabalığı.. Can (Yaso'nun eşi, Sayın) eline bir not kağıdı aldı.. "Herkes skor tahmini yapsın bakalım" dedi.
İlk ben yazdırdım..
"Bu Almanya gol atamaz.. 2-0 Fransa!.."
Löw'ün o korkak 4-6-0 taktiğini gözüm tutmamıştı. Sakat olan Gomez'in yerine Podolski, Khedira'nın yerine de Goetze'yi alıp, kendi "Hücum" futboluna aynen devam edeceğine, Fransa korkusundan, Goetze'yi değil, Schweinsteiger'i almış, Gomez'in yerini ise iptal edip, orta sahayı, savunma adamı Emre Can'la takviye etmişti.
"Korkunun ecele faydası yok.." Türkiye'de öğrenmemiş demek Löw bu atalar sözümüzü..
Maç 2-0 bitince kutlamaları kabul ederken, "Peki final ne olur" dediler, Kâhin'e..
"2004'te ev sahibi hem de ne Portekiz, beklenmedik şekilde Yunanistan'a yenilip kaybetmişti, unutmayın" dedim, sadece..
Yunanistan, aynen 2016
Portekiz'i gibi doğru dürüst top oynamadan, doğru dürüst maç kazanmadan finale gelmiş ve o müthiş (Figo, Deco, Ronaldo, Rui Costa)
Portekiz'in elinden kupayı 1-0'la kapıvermişti.
Pazar gecesi Can gene kâğıdı, kalemi eline alınca, gene en evvel davrandım..
"Yaz.. 1-0, Portekiz!.."
Ronaldo sakatlanıp çıkınca "Bu
Portekiz'in lehine olabilir hatta. Çünkü
Ronaldo, bu turnuvada attığı goller dışında
oyunda hiç olmadı. Portekiz ilk defa 11'e
11 oynama şansı yakaladı" dedim.. "Ama
hoca, Eder'i oyuna almalı. Bu takımda
santrfor yok" diye de ekledim.
Eder oyuna nihayet girerken gene konuştum..
"İşte golü atacak adam bu!.."
***
Gördünüz mü?. Bitiremedik.. Yarın devam, Bayram Haftası /Mangal Tahtası notlarına..