"Silsile", Ozan Açıktan'ın harika filmiydi. "Annemin Yarası" harika üstü.. Yani, harikulade.. Kelebeğin Rüyası'ndan beri gördüğüm en mükemmel, en dört dörtlük Türk filmi bu..
İnsanı avcunun içine alan bir öyküden, genç yönetmen, nefes kesen bir film çıkarmış.
Funda Çetin'in enfes senaryosu ayni öyküyü paralel çekimle anlatıyor. Bosna savaşında uğradığı tecavüz yüzünden bunalım geçiren anne aldığı uyuşturucu haplar yüzünden unuttuğu geçmişini arıyor.
Bosnalı annenin tecavüzcü Sırp'tan doğan ve yetimhaneye verilen oğlu da, 18 yaşına gelip, kaldığı yurttan çıkınca, kendi geçmişinin peşine düşüyor.
Film, yaralı bir anne ve "Ben annemin yarasıyım" diyen oğulun öyküsü, özetle.
Ozan, filmde duygu sömürüsü yapmadan, milliyetçi, ırkçı söylemlere girişmeden savaşı sorguluyor.. Savaşın insanları nasıl insanlıktan çıkardığını finaldeki "Savaşı ben mi başlattım" cümlesi tokat gibi çarpıyor, insanın yüzüne.. "İnsanın!.."
Bir parantez açıyorum.. Olayı yaşayan arkadaşım, rahmetli Turhan Yavçan anlatmıştı, güreş federasyonu başkanlığı yaparken.
Bir Kore gecesi.. Çinliler'in büyük bir ordu ile saldırdığı öğreniliyor. Tutunmak o an için mümkün değil. Amerikan Kolordusu çekilmek zorunda. Kazasız belasız çekilmesi için zaman gerek.. O zamanı kazandırma görevi de Türk Tugay'ının.. Çatışma ertesi sabah Kunuri'de olacak. Uyku tutmayan Yüzbaşı Yavçan, gece yarısı karargahı ve civarı dolaşmaya çıkıyor.. Nehir kenarında bakıyor bir askerimiz. Han nehrinin buzlarını kırmaya uğraşıyor kasaturasıyla..
"Ne oluyor, asker" diye soruyor.. Hık mık.. Zorlayınca anlatıyor er..
"Nehir kenarında devriye dolaşırken, bir köylü kıza rastladım.. Aylardır kadın yüzü görmemişiz. Şeytan azdırdı komutanım. Yatırdım tecavüz ettim. Sonra beni şikayet eder diye korktum, öldürdüm. Yarın, bizim en az on mislimiz Çinlilerle savaşacağız. Büyük ihtimal şehit olacağım. Cünüp gidersem cennete giremem. Buzu kırıp boy abdesti almak istiyordum, komutanım.."
Düşünebiliyor musunuz?. O eri düşünebiliyor musunuz?. Ruh halini ve onun "Savaşı ben mi başlattım" dediğini..
Sırp, Hırvat, Boşnak.. Geçiniz.. Kore'nin Kuzeyinde güneyinde savaş çocukları, "Annelerinin yaraları" yok mu?. İstilaya uğrayan Japonya'da kaç kadın tecavüz çocuğu doğurdu.. Ya Japonya'nın Çin'i işgalinde doğanlar?.
Tarihin her devrinde, her coğrafyasında yüzlerce "Annemin Yarası" vardır mutlak..
Ozan, ırkların, inançların, tarih, coğrafyanın altını çizmeden, bastırmadan, taraf tutmadan ve kaşımadan "Savaş"ı ve savaş içindeki "İnsan"ı anlatıyor işte.. En büyük başarısı da bence bu..
Oyuncuların hepsi teker teker olağanüstü.. Sıralama yapmak, haksızlık olur, öylesi.. Bu da Yönetmen başarısı zaten..
Adını çok duyduğum ama ilk defa izlediğim Meryem Uzerli'ye bayıldım.. Çok büyük oyuncu bu kız. Adını ilk defa duyduğum genç Bora Akkaş da öyle.. Yani o içindeki tüm karmaşaları, tüm bunalımları ifade eden o yüz.. İnanılır gibi değil..
Ozan Güven, Okan Yalabık ve Belçim Bilgin zaten bildiğim "Büyük" Oyuncular.. Ve hepsi "Büyük, çok büyük" oynuyorlar.
Mekan seçimleri olağanüstü.. Çekimler olağanüstü..
..ve de.. Müzik.. Daha ilk sahnede insanı yakalayan, çeken, içine işleyen o Balkan Müziği.. Jingle House yapmış.. Bin alkış.. Bin!..
En son.. Dostu arkadaşı olmaktan keyif aldığım, gurur duyduğum Necati Akpınar.. BKM'nin beyni.. Filmin yapımcısı..
Bize böylesine bir film armağan ettiği için, en büyük teşekkürümü en sona, ona bıraktım.
Yaşa Necati!. Türk sineması ve bu ülke insanı adına teşekkürler!.
Patron sadece "Mutlu son"ları değil, muhteşem filmleri de seviyor..
İçime işleyen bu "Unutulmaz" filmden en içimde bir de cümle kaldı, Meryem Uzerli'nin söylediği..
"Çocukken, bir bisikletin olursa, her şey çözülür sanırsın. Sonra bir bisikletin olur, ama yol biter!."