Bu yazının içindeki resme dikkatle bakın.. Bu bir tablo.. Salonumda şöminemin üzerinde asılı bir haftadır.. Salonumda bol resim asılıdır, ama şöminenin üstü en itibarlı yerdir.. En güzellerini oraya asarım, dönüşümlü olarak ki, gelen giden dostlar da görsünler.. Bu tabloya gören herkes bayıldı..
"Ne güzel" dediler.. "Kimin?."
"Bilmiyorum" dedim. Hayretle baktılar.. Ressamını bilmediğim resmi nerden bulmuş da, getirip baş köşeme asmıştım?.
Onun hikayesi fevkalade ilginç..
Ataşehir Doğa Koleji, 90a ekibi olarak bizi sohbet için okullarına davet etmiş.. Serkan Müdürüm, Kemal Belgin, Güven Taner, ben..
Gittik.. Toplantıya daha vakit var. "Okulu gezelim" dedim..
İyi ki demişim.. Bir Uzay Merkezi varmış. Oraya gittik. Sırayla astronot elbiseleri var.. Giyiyor, uzay aracına giriyor ve Mars'a uçuyorsunuz..
Araca oturdum ve Kızıl Gezegene doğru yola çıktım.. Hani pilot eğitimi yaptıkları simülasyon aletleri var ya.. Sistem o.. Aracın ön camından yaklaşan Mars'ı gördüm.. Sonra da üzerindeki dağları, kraterleri, ovaları.. Mars'ın gerçek resimlerinden hazırlanmış görüntüler.. İyice yaklaştım.. Uçuyorum. İlerde "Hedef" işareti var.. Oraya indireceğim güya.. Ama onun için eğitim gerek.. Bir iki teşebbüs.. Fos.. Bende yetenek sıfır.. Uzay aracını Mars'ın üzerinde kaderine terk edip çıktım..
"Şimdi" dediler, "Sanat sokağına gideceğiz.." Haa.. İşte ondan iyi anlarım.. Düştünüz ocağıma..
Hani Moskova'nın o ünlü Arbat sokağının minyatürü.. Koridor duvarlarında ana okulundan başlayarak, liseye kadar çocukların, gençlerin resimleri asılı.. Koridora açılan odalar ise, genç ressamların atölyeleri.. Orda her türlü malzeme ile, istedikleri her şeyi yapıyorlar.. İyi de yapıyorlar, bakın.. Sanat sokağında asılı resimlerin hepsi güzel.. Fazla vaktimiz yok, hızlı hızlı yürürken, birden zınk diye durdum ve bir tablonun karşısında kala kaldım..
O resim işte bu sayfamdaki resim..
Yağlı boya ve kolaj karışımı bir çalışma.. Eski İstanbul'un simgelerinden Kız Kulesi önde.. Yeni İstanbul'un simgesi gökdelenleri ile Maslak arkada.. Resimde bir karamsarlık var, anında ruhuna çöküyor bakanın.. Köşede bir kırmızı.. Bir yangın.. Yüreğimizdeki yangın mı?. Kolaj, yapıştırma ya.. Yer yer yırtmış yapıştırdıkları.. Mutsuz sanki.. Pişman olmuş sanki yaptığına..
Bu müthiş şey bir resim değil, bir felsefe..
Üzerinde imza yok.. Ve de Doğa Koleji'ne de hiç yakışmayan bir eksik.. Sanat sokağında asılı tabloların yanında bir küçük etiket yok.. Bu resmi yapan kim?. Kaçıncı sınıf öğrencisi..
Okulda geçirdiğim harika saatlerden sonra çıkarken, bizi uğurlayan hocalara "Bana o tablonun sahibini bulun" dedim.. Onu tanımak, konuşmak istiyordum çünkü..
Birkaç gün sonra, kargodan bir paket geldi.. İçinde bayıldığım tablo..
"Bana yapanı bulun" dedim.. "Bana gönderin" anlamışlar herhalde.. Ya da bir jest yapmışlar..
Teşekkür ederim, ama o tablo okulun değil, yapanın.. Ancak o verirse benim olur.. Peki yapan kim?.
Sevgili Doğalılar,
Bu resmi içinizden biri yaptı.. Kim yaptıysa, köşemde telefonum da mailim de var.. Beni arasın lütfen.. Onu tanımak ve tanıtmak istiyorum..
Öğrencilerle sohbetimiz çok keyifli geçti. Biz bir spor programı konuşmacıları olarak oraya davet edildiğimiz için sorular genelde hep spor üzerine oldu.. Daha doğrusu spor da değil, medyanın şartlandırdığı üzere Fener, Galatasaray ve Beşiktaş üzerine.. Bildiğiniz şeyleri konuştuk.. Bir soru ilgimi çekti, aklımda kaldı..
"Galatasaray 'Tek bilek, tek yürek' diye bir kampanya başlattı. Galatasaraylı olduğunuz halde bu konuda tek kelime yazmadınız. Düşüncenizi öğrenmek istiyorum" dedi delikanlı..
"Kulübü bu hale düşürenlerle niye tek bilek olayım" dedim!.