Hakeme hem de çok haksız dolanan medyanın gözden kaçırdığı, hem de bilerek kaçırdığı bir şey var..
Galatasaray, Trabzon önünde sezonun en iyi oyununu oynadı..
Trabzon kalesine tam 25 şut attı, hem de 11'i isabetli. Savunması, Trabzon'a topu topu 6 şut imkanı verdi. Topun yüzde 62'sine sahipken, oyunun büyük bölümünü rakip sahada oynadı.
Sabri, sağdan yaptığı olağanüstü ataklarla rakibi yıkan, dağıtan adamdı. Podolski ilk defa bu kadar etkiliydi. Chedjou ön liberoda sahanın yıldızı oldu. Carole, sola artık iyice yerleştiğini gösterdi. Koray ile Hakan, son savunmada çok uyumlu idiler.. Yanlış penaltı kararı, Koray'ı moralman bozana kadar.
Mustafa Denizli'nin ileri çıkarken de, geriye koşarken de en sonda olan (Emre Çolak gibi), orta sahadan ayrılmaktan ödü kopan, formalı hayalet Donk'ta neden hala ısrar ettiğini anlayamıyorum. Oranın adamı Denayer gibi görünüyor. Niye denemiyor bile de, ille Donk?.
Selçuk İnan, hala lider değil.. Hala istatistik oyuncusu. Hala yana ve geriye.. Umut kendini buluyor. Gol atamaması şanssızlık. Bir atsa rahatlayacak ve çok verimli olacak, seyirciye rağmen..
Özeti bu.. Şimdi yarınki maça gelelim..
Galatasaray Lazio önünde mutlak gol atmak zorunda. 0-0 Lazio'ya tur atlatır çünkü.. Yani Hücum Futbolu oynamak zorunda..
İki "Hücum futbolu" anlayışı var..
Pasif anlayış.. "Maçı gol yemeden bitirecek bir savunma kurayım, bir gol atayım diye dua edeyim."
O savunmayı İstanbul'da gördük. Beş stoperli Galatasaray'a Lazio beş atardı. Adamlar atamadı, biz attırmadık değil.. Yani savunmanın faydası yok. Yapamıyoruz çünkü.. Galatasaray'ın elinde Fener kadrosu olsa "Bu takımın bekleri bile golcü, yemezsem bir gol atarım nasılsa" şeklindeki Pereira düşüncesi geçerli olur. O da yok.. O zaman Pasif Hücum taktiği geçmez..
Aktif anlayış.. "Gol atmam lazım. O zaman hücum takımı kurmak zorundayım. Lazio İstanbul'daki gibi savunma ağırlıklı on bir ve futbolla oynamayacağı için daha da rahat hücum ederim."
Galatasaray sahaya hücum edecek, oyunu rakip sahada tutacak ve gol atacak bir onbir ve düşünceyle çıkmalı..
Mesela, Trabzon önündeki kadro ile fazla oynamadan, sadece Donk'un yerine Sneijder'ı alarak.. O zaman sol kanat akınları da güçlenir. Gol şansı da artar..
..Ve size bir şey diyeyim mi?.
Yürekli ve akıllı oynarsa, Galatasaray Lazio'yu orada yenip eleyebilir de..
İstanbul'daki gibi oynarsa, hezimete uğrar bu defa.. Çekirgenin bir daha sıçraması zor çünkü.. Yani her şey Mustafa Denizli'nin kafasında ve yüreğinde..
Tavsiyelerim mi?.
Muslera ve Selçuk takımın freni olmaktan vaz geçsinler. Muslera topu avuta atarken bile geciktiriyor. Kaleciden başlayan hızlı akını unuttu Galatasaray.. Muslera, rakipte herkes yerleşmeden topu oyuna sokmuyor, bir türlü. Selçuk aynen Tugay gibi, topa basıp bir defa etrafında dönmeden vurmuyor. O zaman da her arkadaşı markaja girdiğinden verecek adam bulamıyor. Haydi sağlama geriye.. Şut atmaktan da korkuyor, ayni mesafeden frikiğe koşarken.. Taçlara dikkat.. Bu takım taç özürlü. Ya çok yavaş atıyor, rakibi avlama şansı kalmıyor. Ya da yüzde 80 rakibe atıyor. Kendi sahamızda rakibe atınca da gol atağı yiyoruz. Duran toptan gol yeme hastalığı.. Sebep belli.. 18 içine doluşan Galatasaraylılar adam peşinde dolaşmak, itişip kakışmaktan, 50 metre öteden süzülerek gelen topa bakamıyorlar. Bu yüzden yüzü topa dönük rakip vuruyor hep, bir. Muslera çıkışlarda kararsız, bu yüzden geç kalıyor, iki..
..Ve nihayet..
Yana geriye oynayıp oyunu öldürmek, 0-0'la tur atlayacak Lazio'nun ekmeğine yağ sürer. Hele topa ayakla vuruşları çok isabetsiz Muslera'ya oynamak intihar olur.. Galatasaray mecbur kalmadıkça, ileri oynamalı..