Haber televizyonlarını benim kadar eleştiren yoktur. Hala da öyleyim, ama arada öyle güzel şeyler oluyor ki, yazmam gerek..
Yerden yere vurduğum, artık umut kestiğim NTV, geçen hafta sonu beni ekrana öyle bir bağladı ki, inanmazsınız..
Önce "Paha Biçilmez İstanbul" diye paha biçilmez bir belgesel.. Diziymiş meğer.. İzlediğim bölüm Galata'yı anlatıyordu. Nurcan Yaman/ Ali Kara imzalı.. Saffet Emre Tonguç da sunuyor.. Yahu ben Galata'yı tanımıyormuşum meğer.. Hele o Kazım Taşkent'in oğlu anısına adlandırdığı Doğan Apartımanı..
Sonra "Yeter ki İste" başladı. Dilara Gönder.. Her tuttuğunu koparan televizyoncu. Engellileri anlatıyor, her hafta. Acındırarak, vicdan sömürerek değil, gurur duydurarak..
Genetik bir hastalık yüzünden görme duyularını giderek kaybeden, üniversiteye geldiklerinde iyice sıfırlayan Selim ve Kerim Altınok adlı ikizler, gözü açık gezen hepimizi aşan neler neler yapmışlar.. Avukatlık bürosu.. Müzik gurubu. Bin çeşit enstrüman çalma, beste yapma.. Bir oda orkestrası kurma.. İcatlar..
Evet, icat..
Körler için kağıt para sayma aleti yapmışlar iyi mi?. "Bundan önce para verir ve alırken, her şey karşımızdakinin vicdanına kalıyordu. Şimdi bu her cebe sığan alete takıyor, okuyoruz" diyorlar. Özü bir cetvel. Parayı üzerine yatırıyorlar. Bittiği yerde kabartma harflerle kaç lira olduğu yazıyor..
Yani bu program tekrar yayınlanmalı, öylesi.
Selim "Kişinin kendine yapabileceği en büyük iyilik başkasına iyilik yapmaktır" dedi ki, bu bir yaşam ilkesi ve felsefesi. Bir gün sadece bu sözü yazacağım..