(Üstat Radi Dikici, "Bizans tarihinin en enteresan olaylarından yaşandığı bu dönem" dediği yılları, o romancı diliyle, meraklı bir roman gibi anlatmaya devam ediyor.)
***
İmparator III. Mikail'in bir oğlu olmuştu. Resmi olarak baba Basil olduğu için, tahta aday olması mümkün değildi. Üstelik 867 yılı gelince durumda değişiklik olmaya başlamıştı. Mikail'in artık İngerina'ya olan düşkünlüğü hemen fark edilir şekilde azalmıştı. Çünkü imparator bu defa yakın akrabası Basiliskianus'un karısının kardeşi Clodia'ya tutulmuştu.
19 Ağustos Salı günü Basil her zamanki gibi sabah erken saatte ofisindeydi. Artık mabeyinciler onun bu çalışma şekline alışmışlardı. Randevularını da ona göre ayarlıyorlardı. Birden içeri Mikail girince şaşırdı. İmparatorun bu kadar erken saatte kalkacağını hiç düşünmemişti.
"Mikail, çok sevindim senin bu kadar erken saatte işe geldiğin için."
"Basil, dün akşam Clodia ve Basiliskianus'la birlikteydim. Sana danışmak istediğim bir konu var. Biliyorsun Basiliskianus aileden biri. Onu başmabeyinci yapmıştım. Şimdi önce yardımcın sonra da belki tecrübesi artınca müşterek imparator yapmayı düşünüyorum. Çünkü üzerindeki yükün fazla olduğunu biliyorum."
"Karar senin Mikail. Basiliskianus iyi yetişmiş bir genç. Yavaş yavaş onu yukarılara taşımanı makul buluyorum. Dediğin gibi benim yardımcım olursa devlet işlerinde pişmiş de olur. O hepimizden genç. Doğru bir tercih gibi görünüyor."
"Buna sevindim. Bu konuyu tekrar görüşürüz. Mikail kalmadı ve geldiği gibi hızla çıkıp gitti.
Basil durumu anlamıştı. Clodia aracılığı ile Basiliskianus ön plana çıkıyordu. Şimdilik bir sakınca yoktu ama müşterek imparator yapma fikri onu rahatsız etmişti. Dediği gibi Basiliskianus iyi yetişmişti. Ancak o iş görmekten daha çok eğlenmeyi seviyordu. Basil birkaç kez ona bazı konuları sorduğunda, başmabeyinci olarak görevi olmasına rağmen, baştan savma cevaplar vermişti. Devlet yönetimi hata kabul etmezdi. İleride müşterek imparator yapılacaksa işine ciddi olarak sarılması gerekiyordu. Bakacaktı. Eğer ümit verirse ona bir şans tanımanın doğru olacağını düşünüyordu.
Ancak Mikail'in Basil'e karşı olan tavrında bir değişiklik olmaya başlamıştı. Mikail iki sevdasından hiç vazgeçmemişti. İlki araba yarışları, ikincisi içki. Clodia'dan döndüğünde çok kere çok yorgun oluyor ve ertesi gün akşama kadar uyuyordu. Artık hiçbir şeye bakmadığı için devletin bütün yükü Basil'in sırtındaydı. Çok kere hazırlayıp gönderdiği emirnamelere Mikail bakmıyordu bile. O sadece geziyor, eğleniyor, yarışıyor ve içiyordu. Sarayda kaldığı geceler Basiliskianus'la o derece sarhoş oluyorlardı ki, oldukları yere sızıp kalıyorlar ve Basil durumu öğrenince her ikisini adamlara taşıtıp yataklarına yatırıyordu.
Çok kısa bir zaman sonra gelen gizli istihbarat raporlarından gördüğü kadarıyla Basiliskianus imparatoru uyuşturucuya alıştırmıştı.
4 Eylül 867 Perşembe günü Basiliskianus, Basil'e haber verilmeden müşterek imparator ilan edilince tehlike çanları çalınmaya başladı. Görünen oydu ki, Basil'in durumu sallantıdaydı. Sonunda bir karar verdi. Devlet bu iki sarhoş ve uyuşturucu müptelasına bırakılmamalıydı.
Basil, 23 Eylül Salı akşamı bir saray darbesi ile II. Mikail ve Basiliskianus'u tasfiye etti.
24 Eylül Çarşamba günü Ayasofya'da muhteşem bir taç giyme töreni yapıldı. Böylece Makedonya Hanedanı'nın kurucusu Birinci Basil Roma İmparatorluğu'nun tek hakimi oldu.
Yeni imparator kısa bir süre sonra, önce o sırada 6 yaşındaki, ilk eşinden olan oğlu Konstantin'i sonra da İmparatoriçe İngerina'nın ısrarı üzerine yüzüne bile bakmadığı 4 yaşındaki sözde oğlu Leo'yu müşterek imparator ilan etti. Aslında Mikail'in oğlu olan Leo'nun nasıl olsa tahta geçmesi söz konusu değildi.
Sarayda eğitim hayatına başlayan Konstantin, her bakımdan mükemmel bir taht adayıydı. Gerek önce özel eğitiminde, sonra üniversitede çok başarılı idi. Üstelik geleceğin imparatoru olarak askeri konulara da çok meraklıydı. Basil onunla iftihar ediyordu.
Leo onun tam aksi idi. Evet, bazı derslerinde çok başarılı idi. Özellikle edebiyat, teoloji, hukuk ve o dönemlerde çok önemli olan konuşma sanatı onu çok ilgilendiriyordu. Diğer hocalar, özellikle askeri eğitimi verenler çok şikayetçi idiler. Çünkü o derslere hiç ilgi duymuyordu.
Leo, artık kocaman bir delikanlı olmuştu. Bir gün İmparatoriçe İngerina da şikayetçi olunca Basil, Leo'yu çağırıp nasihat etmeye kalktı. Ama delikanlı sonunda Basil'i zıvanadan çıkarınca patakladığı gibi, oda hapsi de verdi.
Leo üç aydır ortada yoktu. Hiç kimse ama hiç kimse imparatorun gazabına uğramamak için ağzını bile açamıyordu. Basil bir sabah kızlarını ziyaret için o bölüme giderken Leo'nun sevgili papağanı cıyak ciyak bağırdı, "Vah zavallı Leo... Vah zavallı Leo..." Leo'yu hala affetmemiş olan Basil hırsını papağandan aldı. Tuttuğu gibi boynunu koparıverdi.
Eylül ayları Basil için hep uğurluydu. 879 Eylül'ü ise ona katlanılmaz bir acı verdi. Bütün imparatorluğun gözdesi olan büyük oğlu Konstantin anlaşılmaz bir hastalık nedeniyle 3 Eylül günü öldü. Kaderin oyununa bakın ki, şimdi taht için, gerçekte Mikail'in oğlu olan Leo ilk sıradaydı.
(Haftaya devam edecek.)
rdikici@demma.com