Quo Vadis, dünyanın bütün dillerinde kullanılan Latince bir deyiştir. "Nereye gidiyorsun" anlamına gelir.
Efsaneye göre, Hıristiyanlığı yaymakla görevli havarilerden Peter, İmparator Neron'un zulmünden ve muhtemel bir çarmıha gerilmekten kurtulmak için Roma'dan kaçar. Yolda giderken, sırtında haçını taşıyan Hazreti İsa'ya rastlar. Peter sorar..
"- Quo vadis?."
İsa cevap verir..
"- Romam vado iterum crucifig!"
Türkçesi..
"- Roma'ya tekrar çarmıha gerilmeye.."
Peter bunun üzerine, Roma'da bırakıp kaçtığı görevini hatırlar. Cesaretini toplar ve geri döner. Sonra da Aziz ilan edilir, St. Peter olur.
Efsane çeşitli romanlara, bir yığın sinema ve TV filmine konu oldu.
En ünlü romanı "Quo Vadis" adıyla Polonyalı Henryk Sienkiewicz yazdı ve 1905'te Nobel aldı. Bu romanı 1951' de Mervyn LeRoy ayni adla filme çekti. Robert Taylor ve Deborah Kerr'in baş rollerini oynadığı film, 8 dalda Oscar adayı oldu. İmparator Neron'u canlandıran Peter Ustinov, Altın Küre'yi kazandı.
O yıllarda filmler çekildikten beş, on yıl sonra ancak bize geldiğinden, gazeteciliğe başladığım 1957 yılında izleyebilmiştim. Film öyle popüler olmuştu ki, Quo Vadis deyişini Türkçeye sokmakla kalmadı, o yıllarda hemen her gazetede, başlıklarda sık sık kullanılır oldu..
Ben Yeni Gün'ün spor sayfasında kaç başlık attım, kim bilir, işlerin iyi gitmediği kurum ve kişilerin adlarının önüne koyarak..
"Quo Vadis Galatasaray?." dedim mesela, bugün de dediğim gibi..
Dün sabah haber ekranlarını şöyle bir dolaşıp, gazeteye doğru yola çıkarken,
"Quo Vadis" lafı aklıma geldi işte.
Bu soru soruluyorsa, işler pek de yolunda değildir..
Gel de sorma bakalım, şimdi "Quo Vadis Türkiye" diye..
Önce Suruç. Sonra Adıyaman.. Diyarbakır.. Ceylanpınar.. Derken Elbeyli.. Bir yandan IŞİD, bir yandan, PKK Güneydoğu'yu gene yangın yerine çeviriyor.. Patlayan bombalar, kesilen yollar, yakılan araçlar, şehit edilen askerler, polisler..
Ve dün sabah uyanışım.. Gece 5 bin polis PKK, IŞİD ve DHKP-C'ye baskınlar düzenlemiş.. Sabaha karşı Diyarbakır'dan havalanan F-16'lar güdümlü füzelerle Suriye'deki IŞİD mevzilerini vurmuşlar..
Vurmuşlar da, iç güvenlik ne derece sağlam?. İstihbarat?.. Suriye sınırından 100 bin göçmen beklerken, 2 milyon aldık. Bunların arasına sızmış canlı bombalar, tetikçiler, suikastçiler aramızda dolaşıyor olamaz mı?. PKK zaten yıllardır içerde.. DHKP-C de öyle..
Baskına uğrayanlar da boş duracak değil ya.. Onlar da gösteri yapmak ihtiyacı duymayacaklar mı?.
Bir de Paralel Yapı var.. Seçimlerde gördük, ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar. Ama adamları biz efsane yaptık. Her beceriksizliğimizde suç onlarda..
Polise sızmış Paralel.. MİT'e sızmış Paralel.. Orduya sızmış Paralel.. Yargıya sızmış Paralel.. Bürokrasiye sızmış Paralel.. Medyaya sızmış Paralel..
Yahu adamlar bu kadar güçlüyse, gelsin onlar yönetsin memleketi diyeceği geliyor insanın..
Öz eleştiri yapmak, beceremeyeni görevden almak bu kadar zor mu da, milletin içine bir hayalet korkusu yerleştirip, ahı gitmiş, vahı kalmış birini efsane yapıyoruz.
Hortlayacak olan sadece terör olsa.. Yetmezmiş gibi, yollar kan gölü.. Devlet olmayınca, trafik tam canavar.. Sahiller ölüm daveti.. Gene devlet korkusu yok. Herkes her yasak yerden suya dalınca, bir kısmı çıkamıyor tabii..
Zirvedeki liderlerin öfkesi salgın.. Halka da bulaşıyor tabii.. Tepesi atan silaha sarılıyor. Olmadık sebeplerle cinayet..
Türkiye'de bu kadar yoğun, pisi pisine ölüm haberi okuduğunuz oldu mu?.
Oysa tüm dünyanın gıpta ettiği nasıl bir cennet vatan yaratmıştık.. 30 yılda 30 bin cana mal olan iç savaşta da çözüm sürecinin sonuna gelmiştik ki, birden bir başka sürece girdik. Seçim sürecine.. Girmez olaydık..
Milleti, devleti unuttuk.. Kendimizi ve partimizi düşünmeye başladık. Oy hesapları her şeyin önüne geçti.
Millet seçimde mesajı verdi ama anlamak kimsenin işine gelmeyince, bu kritik günlere bir de Topal Ördek, iktidarsız iktidarla girdik. MHP, koalisyonu resmen sabote etti. HDP'yi zaten kimse istemiyordu. Geriye bir tek AKP/ CHP olasılığı kalmıştı. Onlar da alenen, resmen ipe un serince, kasımda erken seçim inancı kafalara yerleşti.
Yeni seçim, yeni hesapları peşinde getirince, vatan, devlet, millet iyice düşünülmez oldu. Herkes, her felaket olaydan nasıl "Oy" çıkarırım hesabına girişti.
Söndürmekten vazgeçtim, yangına körükle gider olduk..
Politik arenaya bakıyorum.. Umut yok.. Umut verecek bir görüntü, bir ışık, bir eylem, bir söylem yok..
O zaman ben "Quo Vadis Türkiye" demem de ne derim..
Türkiye'yi geç.. "Quo Vadis ben?."
Ben nereye gidiyorum, bu sabah yahu?.. İşe.. Peki, varabilecek miyim?. Akşam eve dönebilecek miyim?.
Bu soruya emin olarak "Evet" diyen var mı içinizde şu an?.
Yanlış zamanda yanlış yerde olmak, ölmek için yeterli..
Peki doğru zaman, doğru yer neresi?.
Böyle bir zaman, böyle bir yer biliyor musunuz?.
Evden çıkarken geri dönmek geçti içimden.. Geri dönüp soyunmak, bir çarşafa bürünmek, elime bir Fener alıp, sokaklara düşmek..
"Quo Vadis" diyenlere de cevap vermek!..
"Kendisini ve partisini değil, ülkesini ve halkını düşünen bir lider aramaya gidiyorum?.."