Suruç depremi ülkeyi salladı.. Ama "Ateş düştüğü yeri yakar" derler ya, o 32 gencin yakınlarını kim bilir nasıl salladı, hemen ardından kendi başıma gelince anladım..
Gazetede koca bir ilandan okudum.. Yaşat Manav ölmüş..
İki yıl önce, 6 Şubat 2013'te, bir Borusan Kuartet Konseri'nden sonra yazmışım..
"İkinci eser Özkan Manav'ın Yaylı Dörtlüsü.. Yani 'Ben klasik müzikten anlamam.. Ben klasik müzik sevmem, sevemem' diyen dinlesin..
Nasıl bir Karadeniz!..
Sunay bizi Maçka'ya götürdüğünde Sümela'ya tırmanmıştık, boyları 40-50 metre nerdeyse ağaçların arasından.. Kendimi o ormanda, kuş sesleri arasında hissettim, bir anda..
Yani dört saz değil, dört kuş müzik yapıyor sanki.. Sonra birden Karadeniz'in azgın dalgaları arasında bir teknede buldum kendimi.. Sarp yamaçlara vuran dalgaları duyuyorum resmen.. Horon bölümünü çalıyor dörtlü, bu esnada.. Sahnede iki keman, bir viyola, bir çello değil, dört kemençe var sanki..
Üçüncü bölüm şaşkınlık.. Yaylar yerlere kondu.. Hayatımda ilk defa pena ile çalınan keman, mızrapla çalınan çello dinledim.. Nasıl çarpıcıydı o yaysız bölüm.. Ve tabii horonla gelen harika final..
Konser sonrası Özkan'ı yürekten kutlarken bir baktım bizim Sevgili Dost, Yaşat Manav'ın oğlu çıkmaz mı?. Korukent'te ne günlerimiz vardı, Manavlar'la, 80'li yıllarda.. Özkan küçük o zamanlar.. 'Bizim orda konser vermiştiniz, Modern Folk Üçlüsü olarak.. Doğan, Ahmet, Selami ağbileri öyle severim ki' demez mi?. Hadi ayrı sarmaş dolaş..
İşte o Özkan'ı yetiştiren baba, o Korukent'i yapan adam Yaşat Manav.. Bu ülkede bir gerçek Yaşam Mimari varsa o..
İstanbul'un en kritik bölgesine bir zebellah gibi, Zorlu Center felaketine izin veren ve oturtanlar, hemen karşısında yeşiller arasında kaybolmuş Korukent'e baksınlar..
Korukent'i 80 li yıllarda yapmıştı Yaşat.. Açık, kapalı yüzme havuzları, fitness ve dans salonları, Türk hamamı, sauna, açık, kapalı tenis kortları, buz paten pistleri, bowling salonu, restoranları ve benzer birçok tesisleriyle, ayrıca çok güzel yıllanmış ağaç dokusu ve özenle korunup güzelleştirilen yeşil dokusuyla bir şehircilik mucizesiydi Korukent..
Buz pateni pisti dediğim kapalı bir salondu resmen. Olimpik salon. Tribünlü.. Dünyanın en büyük Rus ve Amerikan revülerini getirmişti Yaşat oraya.. Kazanç için değil. Ne kazanır ki, buz..
Hayat doluydu Yaşat..
Adını hak ediyor, yaşatıyordu Korukent'i, İstanbul'u.. Hemen her gün giderdim. Eşi Bilsev muhteşem bir kadındı. Kocasına hem de nasıl destek, nasıl yardımcı, nasıl yol gösterici..
Öğrenci okutuyorlardı. Darüşşafaka'nın gençlerinin ve huzur evi sakinlerinin baş destekçilerindendiler.
Hayatı kitap olur Yaşat'ın.. İdealleri örnek olur..
Onun acısı içimi yakarken, telefonum çaldı.. Bir acı haber daha..
Esen ve Abdullah da gitmiş.. Trafik kazası.. 15 yaşındaki Mehmet de..,
Esen'i ben, Q Caz Bar'da tanıdım. M.Ali'nin eşiydi. M. Ali Açılmış, Q'nün beyniydi. Esen de ayakta tutan iskeleti..
İstanbul bir daha öylesini görmedi.
Ayrıldılar. M. Ali hafta sonları o zaman küçük oğulları Mehmet ve Ali'yi alır Ortaköy'e gelirlerdi. Onları da orda tanımıştım.
İkisini de çok severdim. Ne oldu bilmem, ayrıldılar.
M.Ali'yi genç yaşta, aniden bir yüksek tansiyon darbesiyle kaybettik.
Esen, ilk baharda Kuruçeşme'de O Bar'ı açtı.. Q'nun çengeli eksik.. Adı Cafe de Paris ile özdeşleşen Abdullah Özmelek ile ortak.. Apo da yakın dostumdu.
"Tamam" dedim.. "Yaz geceleri burdayız artık.."
Yaz mı geç geldi, ben mi ihmal ettim her zamanki gibi..
Esen, Apo'yu ve oğulları Mehmet ile Ali'yi almış, bir Batı Trakya tatiline güya çıkmışlar. Malkara'da bir benzin tankeri aniden U dönüşü yapıp biçmiş bizimkileri.. Esen, Mehmet ve Abdullah oracıkta gitmişler. Ali halen yoğun bakımda..
Ben ne halde olduğumu biliyorum.. Damdan düştüm..
Herkesin damdan düşmesi mi gerek, o 32 genç ölümün ardından her şeyi unutup ağlamak, her şeyi unutup kucaklaşarak teselli aramak için..
"Ölümden bile oy çıkarma" hesabından vazgeçecek "İnsan" nerde?.