Pera'da, (Semtten söz ediyorum) bir eski İstanbul yapısının terasından, Haliç'e ve ardındaki surlar içindeki İstanbul'a bakıyorum.. Daha arkada, güneş ufukta kaybolmaya hazırlanıyor..
Karşımda Çellistanbul, güneşi batırıyor, enfes müziği ile..
Yani bu nasıl bir güzelliktir, nasıl bir keyiftir, anlatamam..
Ama anlatacaklarım onun da ötesinde..
Beni Çellistanbul'un dört çellistinden Çağ Erçağ davet etti. Ötekiler Melih Kara, Ediz Şekeroğlu ve Murat Berk.. İnanın İstanbul'da güneş hiç bu kadar güzel batmamıştı. Nasıl enfes bir müzik yaptı, dört çello..
O binayı ve enfes manzaralı terası işletenler, Çağ'dan rica etmişler.. "Geceyi anlatırsa Hıncal Bey, müessesenin adını yazmasın, lütfen" diye..
Yani güzelliğe bakar mısınız?.
Benzeri işletmeler, adları geçsin diye, hatta içerdeki ünlüleri, paparazzilere ihbar ederken, bunlar "Aman adımız geçmesin" diye çırpınıyorlar. Gel de şaşma..
Terasta bir tokat daha yedim.. Manzara ve olup bitenler o kadar güzel ki, çek resmi, instagram mıdır, hangi karın ağrısı sosyal medyadır, koy oraya, anında yüz bin kişinin haberi olsun..
Hemen bir genç kız koştu, cebiyle resim çekene.. "Burada resim çekilmesi yasaktır efendim.."
Yahu adamlar bedava reklamlarının yapılmasını da istemiyorlar.. Konukları o kadar özel ve o özel konukları onlara yetiyor.. Ve o özel konuklar, ne sosyal medyaya, ne gazetelere, ne de ekranlara düşmeyeceklerini biliyorlar..
Yani bu ülkede, sırf reklamları için on paralık yemeğe 10 bin lira ödeyip, paparazzilerin nöbet tuttuğu yerlere koşanlar olduğu gibi, sessiz, sakin kendi halinde vakit geçirmek, yemek yemek, eğlenmek, sohbet etmek isteyenler de var. Bu özel kulüp öyleleri için..
..Ve daha da güzeli.. Beni en çarpanı..
Konser saat sekizde başlayacaktı. Sekizde bir hanım çıktı karşımıza.. "Özür dileriz. Konserimiz 10 dakika geç başlayacak" dedi..
Vay anasını sayın seyirciler.. Bu kentte ilk defa insanı insan yerine koyanlar olduğunu gördüm, 1980'de taşındığımdan beri, 35 yıldır..
Yahu Lütfi Kırdar'a gidiyorsun. En itibarlı kültür merkezi. En saygın kurumlardan birinin etkinliği var.. 10, 15, 25, 35 dakika geçiyor, bir Allahın kulu oradaki binlerce insanı adam yerine koyup, minnacık bir açıklama yapmıyor. Niye yapsın ki?. Orda oturanlar mesela 2 bin eşek!.
Burada, hem de dünyanın en güzel manzaralı terasında öyle yan yana sandalyelerde de değil, benim evin salonunda gibi oturup sohbet eden ve vaktin nasıl geçtiğini anlamayan insanlardan "10 dakika" hepsi hepsi 10 dakikacık için özür diliyorlar.
Kapıdan girip, çıktığım ana kadar, ilk ama ilk defa İstanbul'da bana "Siz özelsiniz ve de sizin özeliniz bizim de özelimizdir" diyen ve de uygulayan bir yere rastladım.
Adını söz verdim yazamam.. Ama bu eşsiz, benzersiz yeri tahmin ederim anlamışsınızdır!.