Üç önemli ziyaretçim vardı, geçen hafta salı günü..
Kaan Terzioğlu.. Turkcell CEO'su..
Burak Sevilengül.. Turkcell Genel Müdür Yardımcısı..
Filiz Karagül Tüzün.. Turkcell Kurumsal İletişim Direktörü..
Ceplerimizi yeni çıkan yasa ve yönetmeliklere rağmen işgal etmeye devam eden SMS'ler üzerinde konuşmak için gelmişlerdi.
Yazıp duruyorum ya..
"Devlet yasağı üç gün bile sürmedi. Bu ülkede kanunla yasak kumarı internet üzerinden oynatan şirketlerin suç olan mesajları hala taşınıyor.."
"Hem de bu yasağı getiren iktidarın, hem de Başkentteki Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek, hem de Kemal Kılıçdaroğlu'nu ele geçirerek, İstanbul'un CHP kalesi ilçelerindeki, en başarılı belediye başkanlarının yerine kendi adamlarını getiren ve kendi kadrosunu kurup partiyi ele geçirmeye çalışan Mustafa Sarıgül, bu sütunlarda açık açık, adlarını vererek 'Korsanlığı bırakın, elinizi cebimden çekin' diye defalarca yazmama rağmen SMS'lerini hala pervasızca yolluyorlar" diyorum da, hiç bir işe yaramıyor ya..
Adamlarda surat mahkeme duvarı ya..
Turkcell'e sordum o zaman.. "Bu suç olan mesajları niye taşıyorsunuz" diye.. "Sizin yaptığınız da suç oluyor" dedim.
Anlatmaya gelmişler..
Söylediklerinin özeti şu..
Turkcell kendi abonelerinden gelen mesajları durdurma gücüne sahip. Ama başka operatörlerin, Turkcell hatlarını kullanarak yolladıklarına şu an bir şey yapamıyor..
"Biz bir posta kutusuyuz. İsteyen mektubunu içeri atabilir" örneğini verdiler. Kabul etmedim.
"Posta kutusu olabilirsiniz ama, bu kapağı açık bir kutu değil. Şifreli.. Ve bu şifre bir sizde var, bir de bende.. O zaman benim şifreli kutuma herkes mektup atamaz, atmamalı" dedim..
Büyük bir samimiyetle sorunu kökünden çözmek için uğraştıklarını, çok mesafe aldıklarını, ama hala yapacak şeyler olduğunu söylediler.
Anladığım şu..
İşi, yasağı koyan devletin ele alması, tüm operatörleri toplaması ve mesela "Bu tür suç teşkil eden ve önceden izin alınmamış mesajları taşıyanların lisansını iptal ederim" demesi lazım. O zaman muma dönerler..
Biz yasaktan değil, cezadan anlarız çünkü!..