Türk basınının bir dev ismi daha gitti..
Bedii Faik!..
Bugün günümüzde artık izi bile kalmayan küçük fıkra yazarlığının piri, üstadıydı. "Bir Katre" diye başladığı, birinci sayfadan verilen 3 -4 satırlık müthiş hicivlerinin başlığını sonra "Bir Damla" olarak Türkçeleştirmiş ve harika hicivleri ile zamanın en çok konuşulan yazarı olmuştu. Hicivleri gazetesinin küçük tirajında kalmaz, sanal medyanın olmadığı o devirde, dilden dile hızla yayılırdı..
"Bedii Faik ne demiş bugün biliyor musun" diye başlardı cümleler..
Ben onu okumaya, Falih Rıfkı Atay'la kurduğu Dünya gazetesinde başladım. Babam Falih Rıfkı'nın baş yazıları için Dünya alırdı ama ben küçük Hıncal, kısa ve esprili yazan Bedii Faik'i severdim.
Demokrat Parti iktidara geldiğinde yazdığı "Bir Damla"yı hala unutmam..
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve eşi Mevhibe Hanım kültür ve sanata fevkalade meraklıydılar. Büyük Tiyatro'da her oyunu ve operayı izlerlerdi. İsmet Paşa'nın kulakları iyi duymadığı için, onun koltuğuna bir sabit kulaklık koymuşlardı. Paşa oturduğu zaman, kulaklığı takar, gösteriyi kolay izlerdi.
50 seçimlerinden sonra Menderes hükümeti kurunca, Tevfik İleri Milli Eğitim Bakanı olmuştu. İlk emirlerinden birini, o zaman kendisine bağlı Devlet Opera ve Tiyatrosu Genel Müdürüne vermiş ve İsmet Paşa'nın o kulaklı, özel koltuğunu kaldırtmıştı.
Ertesi gün Bedii Faik'in "Bir Damla"sını okuduk. Aşağı yukarı şöyleydi..
"Sayın Savcı, bana Basın Kanunu'nda hakaret olmayan en ağır sözcüğü söyle, onu Tevfik İleri için yazacağım.."
Oğlu Faik Akın'la yakın arkadaş olunca, Bedii Ağabey'le yıllar sonra tanışma fırsatı buldum. Faik ayarlar yemeğe çıkardık. Onun emsalsiz anılarını dinlerken vaktin nasıl geçtiğini anlamazdım. En son Arnavutköy'de bir İtalyan Lokantası'nda çok neşeli bir yemek yemiştik.
Üç haftadır hastanedeymiş. Ağır durumda..
Baş sağlığı dilemek için Faik'i aradım..
"Daha geçen gün senin Erol Simavi yazını okuduk, beraber hasta yatağında" dedi.
Erol Simavi, Bedii Faik!..
Yassıada duruşmaları başladığında Erol Bey Hürriyet'in, Bedii Ağabey Dünya'nın patronuydular.
O zaman televizyon yok.. Resim de çektirilmiyor. Nihayet Milli Birlik Komitesi basına resim dağıtılmasına karar verdi. Kim bilir neyin yararına fotoğraflar açık arttırma ile satılacaktı.
Hürriyet'e karşı kimin gücü yeter. En güzel resimleri parayı bastırıp onlar aldılar ve yayınladıkları gün nerdeyse satılan tek gazete oldular.
Bedii Ağabey, Dünya patronu ve gazeteci olarak fevkalade kızdı. Erol Beyin ne aç gözlülüğü kaldı, ne basın özgürlüğüne, eşitlik ve kardeşliğe ihaneti..
Hani "Köpeğin önüne atsan yenmez" dedikleri türden yazılar yazdı, günlerce..
Yıllar, yıllar geçti. Bedii Ağabey, mali kriz içinde Dünya'yı satmak zorunda kaldı. Hem gazetesi gitti, hem köşesi.. Resmen işsizdi..
İlk teklif kimden geldi, bilir misiniz?.
Erol Simavi'den..
Bedii Ağabey'in köşesi Hürriyet'e taşındı..
O günlerden bir gün, Erol Bey'le Taksim'deki o zaman adı İntercontinental olan gökdelen otelin roofunda yemek yiyoruz. Onu sordum..
"Sizin için en ağır yazıları yazana köşe açtınız" dedim..
Güldü Erol Bey..
"Fikirler ayrıdır, dostluklar ayrı.. Bu mesleğin öyle bir devi, emektarı hem de böyle bir günde yalnız bırakılır mı?."
Gazetecilik öyleydi, o yıllarda Sevgili dostlarım.. Şimdi birini eleştirin, selamı sabahı kesiyor.
Erol Bey, yukarda ne kadro kuruyordur şimdi.. Şu iki dev transfere bakar mısınız?. Önce Bedri Koraman.. Şimdi de Bedii Faik!..