Bugün günlerden salı..
Kara salı..
Televizyonlar canlı yayınlıyorlar ya..
Çıkacaklar Meclis'te kendi guruplarının önüne.. Bir yığın şakşakçı..
Son zamanlarda, guruptaki milletvekilleri salonu doldurmaz olunca, futbol tribünlerinden seyirci ayarlayıp, arka sıralara yerleştiriyorlar..
Tezahürat, aynen tribün edebiyatı.. Ordan ve görüntüden anlıyorsunuz, amigo takımını.
Sonra başlıyor, kendisinden başka herkese saldırılar.. Küfürler.. Hakaretler..
Sonra başlıyor, bu cennet vatanı kapkara gösteren ifadeler.. Bu cennet vatanı paylaşan insanları "Bizimki, öteki" diye ayırmalar.. Birbirine düşürmek, sokağa salmak için çabalar..
Ne o seçim varmış.. Üç oy uğruna bunların hepsi..
Kara Salı..
Siyaseti zaten sevmem.. Bu salılar yüzünden iyice nefret ettim.. Bu salı oturup sanat yazmaya karar verdim..
Gözünüz birazcık Kara Salı ekranlarından uzaklaşsın, içinizin kararması bir an dursun, bu ülkede ne güzellikler, ne özellikler yaşandığını da okuyun, hatırlayın, salı günleri unuttuğunuz gülümsemeyi yüzünüze yerleştirin, mutlu olun diye.. Dost olun, can olun, kucaklaşın diye..
***
Türkiye'de çok sesli müziği ilk çaldıran, ilk dinleyen Sultan İkinci Mahmut'tur.. Donizetti'yi İstanbul'a getirten, Donizetti Paşa yapan, ona ilk senfoni orkestrasını kurduran, Osmanlı'nın ilk çok sesli eserlerini yazdıran İkinci Mahmut..
Bu ülkenin ilk çok sesli konserleri Yıldız Sarayı'nda verilmiş, ilk operaları Yıldız Sarayı'ndaki özel salonda temsil edilmiştir.
Sultan Mahmut'un orkestrası, bugünün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'dır.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni de, İstanbul Senfoni Orkestrası'na (İDSO) öncülük etmiştir. Ardından öbür senfoniler ve filarmoniler geldi. Konservatuvarlardan yetişen gençler yurdun dört bir yanında kurulan orkestraları oluşturdular..
Gelenekçi iktidarın Kültür Bakanı'ndan ne beklersiniz?.
Temeli Yıldız Sarayı'nda, Osmanlı'da atılan bu sanat dalına sahiplenmesini, desteklemesini değil mi?.
Günümüz Kültür Bakanı tam tersini yapıyor. Bir yanda, İstanbul'un doğru dürüst tek Kültür Merkezi, sanat yuvası AKM'yi o hurda halinde bırakıyor. Bir yanda çok sesli müzik üreten kurumlardan kamu desteğini çekmek üzere tasarılar hazırlatıyor.. Mevcut yönetimleri allak bullak ederek, adeta ses kısıyor..
Sıkıntıya düşen kurumlardan biri de İDSO.. Deniz Bank'ın yürekten desteği olmasa konser veremeyecekler..
Dünyada salonu olmayan tek büyük orkestra onlar. Senelerdir, kendi kentleri İstanbul'da turnedeler.. Nerde salon bulurlarsa orda çalıyorlar.. Prova yerleri mi?. Kusura bakmasın sanatçılarım.. İnek bağlasan durmaz bir ahır..
İşte bu İDSO'da
Sezai Kocabıyık liderliğinde genç bir ekip yönetime geldi.
Bu gençler
"İDSO sonuna dek yaşayacaktır" ilkesi ile kollarını sıvadılar.
İki şeye ihtiyaçları vardı.. İDSO'nun adını gene gümbür gümbür duyurmaya ve ilk adımlar için gelir temin etmeye..
Bir minik ekip
Maxim Vengerov'a gitti.. Yaşayan en büyük keman ustalarından biri.. Ayni zamanda ünlü bir orkestra şefi.. "İDSO'nun bir dayanışma konserine ihtiyacı var.. Var mısınız" dedi.. Daha 17 yaşında İstanbul'a gelen bu kente aşık olan Vengerov "Varım" dedi.. Nerdeyse sadece masrafları karşılığı gelmeyi kabul etti. İki bölümlük konserin ilk bölümünde çalacak, ikinci de İDSO'yu yönetecekti.
Bu müthiş konser için, Lütfi Kırdar da temin edildi..
Ve salon tıklım tıklım doldu tabii, Vengerov adı ile..
İstanbul'dan kaçıp, kapağı Samsun'a atan Şef
Naci Özgüç, Vengerov'un keman çaldığı ilk yarıyı yönetmek üzere davet edildi..
Salonda yerlerimizi aldık.. Sevgili Naci sopasını kaldırdı ve Çaykovski'nin o dinlemekten ölesiye zevk aldığım Keman Konçertosu başladı..
"Ben tezatlardan oluşan bir insanım ve hiçbir pozitif şeye dayanmadan, huzursuz ruhumu din veya felsefe ile sakinleştirmeden, çok olgun bir yaşa eriştim. Hiç şüphe yok ki müzik olmasa çıldırmış olmam gerekirdi" diyen Pyotr İlyiç Çaykovski'nin keman konçertosu..
Naci harika yönetiyordu orkestrayı..
Vengerov ilahi sesler çıkarıyordu kemandan..
Nasıl bir güzellik yaşadık, anlatmam mümkün değil..
Sonra Vengerov aldı sopayı eline..
Dünyanın en zor parçalarından Fantastik Senfoni'yi çaldırdı.. Hector Berlioz..
İDSO coşmuştu.. İDSO harikalar yaratıyordu..
Alkışladık.. Alkışladık.. Alkışladık..
Kulise daldım bitince.. Coşkumu onlarla paylaşmak, koca bir senfoninin her bir üyesini kucaklamak, öpmek için..
Mümkün mü?..
Etrafımı sardı bir kaç genç..
"Hıncal Ağbi" dediler..
"Şu Lütfi Kırdar'ı haftada bir bize verseler de hep böyle çalsak!.."
Bu lafın ne manaya geldiğini anlamaya çalışır mısınız, Sayın Kültür Bakanım!..
Keşke o gece orda olsaydınız?. Sizi bir opera, bale, konser salonunda hiç görmedim bugüne dek, duymadım da..
Ama keşke o gece orda olsaydınız..
Hiç olmazsa dünyanın öbür ucundan koşup gelen Vengerov kadar sahip çıktığınızı gösterseydiniz, İDSO'ya!..
Hani
Sultan İkinci Mahmut'la başlayan geleneği sürdüren İDSO'ya..