Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Özgecan olayı sonrasına bakışlar..

İngiliz genç kız, ders çalışmak için gittiği arkadaşından gece yarısı dönüyordu.
Kestirme olsun diye, parkın içinden geçmeye karar verdi.
Yürürken arkasında ayak sesleri duydu. Bir karaltı onu takip ediyordu. Kız hızlandı. Karaltı da hızlandı. Kız koştu. Karaltı da koştu. Kız kötü niyeti anlamıştı.
Çığlık atmaya başladı.
Yoldan geçen bir iki kişi çığlıkları duydu. Parka koştular.
Karaltıyı yakaladılar. Karakola teslim ettiler. Karaltı yargılandı ve yargıç kararını açıkladı. "Yedi yıl, yedi gün hapis.."
Gazeteciler Yargıç'a koştular. "Saldırgan kıza elini bile sürmemiş. Niyetlenmiş sadece..
7 yıl, 7 gün çok değil mi?."
Yargıç cevap verdi.
"Adamın niyetinin cezası 7 gün.. 7 yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı parkta tek başına dolaşma hak ve özgürlüklerini tehdit ettiği içindir."
İzmir'de dört sene evvel, genç kadın, kız arkadaşının daveti üzerine onun çalıştığı bara gitti. Barın sahibi, ona da iş teklif etti.
Genç kadın reddetti. Tuzak kuruldu. Barda çalışan kız arkadaşı kadını evine davet etti.
Evde bar sahibi ve bir arkadaşı daha vardı.
İki erkek genç kadına saldırdı ve fena halde dövdüler. Genç kadın kendi imkanları ile kaçmayı başarıp hastaneye gitti. Sonra tuzak kuran ve saldıran üç kişiden şikayetçi oldu. Polis zanlıların ifadesini alıp serbest bıraktı. Mahkemede savcı, cinsel saldırı, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma ve hakaret suçlarından, 8 yıldan 21 yıla kadar hapis istedi. Adli Tıp, saldırı sonucu, genç kadının ruhsal sağlığının bozulduğuna dair rapor verdi.
İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi dört yıl sonra nihayet karar verebildi.
İki erkek sanık, kasten yaralama suçundan "3'er bin lira adli para cezası"na çarptırıldı. Onu da, sekiz taksitte, ayda 375 lira olarak ödeyeceklerdi..
Hepsi o kadar. Öbür suçlar kabul edilmedi.
Genç kadın, gazetecilere "Orada beni öldürebilirlerdi. Türkiye'de her gün kadınlar öldürülüyor. Hala korkuyorum" derken, ironiye bakar mısınız, Mersin'de Özgecan'ın cenazesi kaldırılıyordu.

***

"Devletimiz zeval görmesin. Milletimiz necip, güzel bir millet. Güzel gönüllü insanlar var. Birçok haber kanalından konuşmak için, röportaj yapmak için geliyorlar ama hiçbirini kabul etmedim fakat böyle bir konuşma yapmak mecburiyeti aslında doğuyor.
Çünkü memleketimizin, hatta dünyanın aslında öncelikle barışa ve sevgiye ihtiyacı var. Ben öncelikle kendim için şunu söyleyeyim; ben günahkarların günahkarı, fakirlerin fakiri, acizlerin acizi bir garibim.
Rabbim özel yaratmış, güzel yaratmış, çok sevdi yanına aldı. Bu memlekette artık ikilik olmasın. Bu vahim olayı yapan insanlara da zulmedilmesin, adaletin karşısına çıkıp cezalarını çeksinler. Allah onların analarına, babalarına da yardımcı olsun."
Bu sözlerin sahibi, daha 24 saat evvel acıların en korkuncunu yaşamış bir Baba..
Özgecan'ın babası..
Canlı yayında aynen bunları söyledi. (sondakika. com) Baba, o acılar içinde "Bu memlekette ikilik olmasın.
Bu vahim suçu işleyenlere de zulmedilmesin. Cezalarını adalet versin.
Allah onların analarına, babalarına yardımcı olsun" derken, diyebilir ve sağ duyunun doruklarına ulaşırken, hem de Avrupa Birliği Bakanımız "Benim kızımın başına gelse, cezasını kendi ellerimle verirdim" diyordu. "Avrupa Birliği Bakanı'nın kafası buysa, bu ülkenin Avrupa'da ne işi var" deneceğini bile düşünmeden..
Aile Bakanı "Cezasının idam olabileceğini düşünüyorum" diyordu. İdam cezasının, altında imzamız bulunan Avrupa İnsan Hakları Anlaşması'na, yani Anayasamıza aykırı olduğunu düşünmeden. Anlaşmadan imzamızı çeksek, Avrupa'dan kopsak, Anayasa'yı değiştirsek bile, ceza hükümleri geriye işlemeyeceğinden, Özgecan'ın katilinin gene de asılamayacağını dikkate almadan..
Eski Aile Bakanı, "Hadım etme" cezası istedi. Bu ceza da Avrupa İnsan Hakları Andlaşması'na, işkenceyi yasaklayan ve vücut dokunulmazlığını vazgeçilmez hak olarak kabul eden Anayasamıza aykırıydı..
Bunlar geçilse bile, çıkacak yasa geriye yürümeyeceğinden Özgecan'ın katiline uygulanamayacağını eski Bakan da düşünmüyordu.
Ekonomi Bakanı da bu "İdam ve hadım" fikrindeydi..
Ve dahası.. Hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu Başkanı, yani Meclis'te hukuku, yasaları, Anayasaları ve imzamız olan uluslararası anlaşmaları en iyi bilme durumundaki uzman, hem de üzerinde belki, danışmanlarıyla düşünüp kaleme aldığı yazılı açıklamada aynen şöyle diyordu:
"Kadına karşı şiddete ve vahşete dayalı öldürmelerde idam cezası, ölümle sonuçlanmayan cinsel şiddette niteliğe göre süreli veya sürekli olarak erkeklik gücünü yok etme cezası seçenekleri yeniden tartışılmalıdır."
***
Mersin Barosu, daha cinayetin ardından birkaç saat geçmeden Kutsal Savunma Hakkını hiçe sayıp "Bu katilleri savunmayacağız" açıklaması yaparak, popülizm uğruna bir hukuk cinayeti işledi.
***

Türkiye, utanç verici bir istatistiğin tepelerinde yer alıyor.. Kadına karşı işlenen tecavüz, şiddet ve cinayet istatistiklerinde, en geri kalmış ülkelerle birlikte, en yukarlardayız.
Bu ayıbı yok etmeliyiz. Toplumun hemen her kentte gösterdiği müthiş tepki, bu mücadelenin en önemli adımı oldu. Bu tepkiyi, hem bireysel, hem de kurumsal olarak değerlendireceğimizden şüphem yok..
Ama verdiğim örneklere bakın..
Korkunç bir cinayet, bir insanlık suçu, popülizme alet ediliyor. Siyasete alet ediliyor.
Kişisel amaçlara alet ediliyor.
Yasalarda eksik var. Hem ceza, hem infaz yasalarında eksik var. İzmir örneği..
Bunları düzeltip, cezanın önleyici unsuru harekete geçirilebilir. Toplumsal bir savaşla, okullardan, ailelere uzanan eğitim noksanlığına çözüm aranabilir.
Bunları değil, adımızı manşetlere taşıyacak, uygulanması mümkün olmayan çağrılarda bulunuyoruz. Sağduyulu insanlara, hukuk bilenlere, zorla "Ama bu kadarı da olmaz ki" dedirtiyoruz.
Oysa Özgecan vahşetini anlatan sayfalar yazıp, sonuna "Ama" eklediniz mi, o ama, kendisinden önce gelen tüm sözlerin değerini sıfırlar.
Bu ülkenin politikacıları, toplum liderleri, kamuoyu oluşturanları çok ama çok düşünüp az konuşmalı ve Anayasamız ve altında imzamız olan uluslararası andlaşmalara uygun olarak alınabilecek önlemleri tartışmaya ve yürürlüğe koymak için el ele vermeye mecburdurlar.
Bu ülkenin tüm güçleri el ele verirsek, yeni Özgecan olayları azalır.
Oysa şu andaki görüntü tam tersine.. Bu ulusal acı bile, yeni bölünmelere sebep oluyor.
Görüyoruz.
O zaman, nasıl yol alacağız, birisi söyler mi?.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA