Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir 10 Kasım'da ağlamak..

İlk defa bir 10 Kasım'da, gözlerime yaşlar doldu.. Öyle doldu ki, sığmadı, yanaklarımdan süzüldüğünü hissettim.. Süzülürken de, güldüm bir yandan..
Aklıma çocukluğum geldi. Bandırma'da ilkokula başladığım yıllar..
10 Kasımlarda ne sıkıntılar çekerdik..
Sabah okulda törenler olurdu. Konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu. Çok hoşumuza giderdi. Sıkıntı, "Saygı Duruşu"nda patlak verirdi. O zaman bize saatler gibi gelen bir dakika boyunca sessizlik vardı ya.. Bir kıkırdama başlardı bir yerlerden.. O zaman tut kendini tutabilirsen..
Ata'ya saygı duruşunda gülmek, en büyük ayıp.. Hocalar yakalayıp ceza vermeseler de, sen kendi kendine rezil olursun.. Hele o bir dakikaların son saniyeleri geçmez bilmezdi. Çünkü artık iyice tahrik eden kıkırdamalar da artardı.
Anneme anlatmıştım, derdimi.. Bir sistem öğretmişti..
"Saygı duruşu sırasında başını öne eğiyorsun ya.. Çaktırmadan baş parmağının tırnağına bak. Gülmen geçer.."
Ona da Anneannem öğretmiş. Denedim.. Vallahi tuttu. Ondan sonra gülmenin yasak olduğu her yerde tırnağıma baktım..
Yanaklarımdan yaşlar süzülürken, aklıma o çocukluk 10 Kasımları geldi işte.. O yüzdendi, ağlarken gülümsemem..
Peki, beni 10 Kasım gecenin bir yarısı ağlayan neydi?.
NTV'de izlediğim "Haberler"deki görüntüler..
Geç vakit eve geldiğimde "Ne var, ne yok" diye açmıştım televizyonu.. Haberler varmış..
10 Kasım, Atatürk'ü Anma Günü'nde olanları özetleyen görüntülü bir haber..
Anıt Kabir ve Dolmabahçe'de, sabah 9.05'teki protokol törenlerinden görüntülerini, ayni saatte İstanbul ve Ankara'dan çeşitli görüntüler izledi.. İstanbul Boğaz köprüsünü gösterdikleri an, benim boğazım düğüm düğüm oldu işte. İnsanlar, arabalarını durdurmuş, inmişler ve öyle duruyorlardı, kıpırdamadan.. Sessiz.. Hatta huşu içinde..
O duran insanların içinde, Atatürk'le yaşayan tek kişi yoktu muhtemelen..
Gene de duruyorlardı işte, saat tam 9'u 5 geçe..
Onlara baktım..
"Atatürk ölmez" dedim.. "Atatürk ölmez ve bu millet bölünmez!.."
O duranlar, içimizdeki farklı bir takım kişiler değildi çünkü.. O duranlar herkesti..
Kanıyla herkes.. İnancı ile herkes.. Sosyal yapısı, siyasal görüşü ile herkes..
Bizi bölmek, kamplara ayırmak, parçalamak için bunca şey yapılırken, bir 10 Kasım Günü, saat 9'u 5 geçe böylesine birleşebilmenin anlamı buydu benim için.. Beni ağlatan da buydu..
Sevdiğim ve saydığım, Kürt liderlerden Sırrı Sakık'la konuşuyorduk bir gün..
"Bizi birleştiren kan olmasın" dedi..
Haklıydı.. Bugün bu ülkede kimin kanı, kiminki ile ayni olabilirdi ki?.
Orta Asya'dan gelen 300 Kayı boyundan mı gelip, 76 milyon olduk biz?. Daha o Kayı boyu, reislerinden başlayarak, yerel Rum kızları, sonra da ele geçirdikleri ülkelerin kızları ile evlenerek çoğalmadılar mı?. Osmanlı Sultanları'nın kromozom araştırmalarını bir bilim adamı açıklar mı acaba?.
Çocuk, 48 kromozomun yarısını babadan, yarısını anneden alır.
Daha ikinci padişah Orhan'ın yarısı Rum değil miydi, annesinden gelen kan olarak. Sonra Sırplar.. Sonra Ruslar.. Sonra daha başkaları..
Vahdettin'e gelin bakalım, kanındaki "Türk" oranı kaça düşmüştür?.
İşte ben?..
Babam su katılmadık Çerkes.. Rus kızlarını kaçırıp kaçırıp evlenmeleri bilinir. Anne tarafım Rumeli'den gelme bir yanı.. Boşnaklık, Arnavutluk var.. Bir yanı, Kilis.. Yani Araplarla bir arada yaşayan kent. Antep'ten çok Halep'e yakın.. Mümkün mü Arap kanı olmaması..
Damarlarımda Birleşmiş Milletler akıyor yahu!.
O zaman nasıl, "Millet" oluyoruz biz?. Kanla değil tabii.. Düşünce ile.. Duygu ile..
Atatürk'ün dediği de o değil mi?.
"Ne mutlu 'Türküm' diyene.."
"Ne mutlu Türk olana" değil..,
İkisi arasında dağlar kadar fark var. Bu farkı anlatmamız daha çok zaman alacak.. Bu, biraz da ülkenin sosyal ve ekonomik refah düzeyi ile ilgili..
Dünyada "Amerikan" diye bir ırk yok.. Ama dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan "Amerikalıyım" demek için can atıyor.. Neden?.
Dünyanın en önemli devletinin pasaportunu taşımak, dünyanın en refah içinde yaşayan insanlarından oluşan "Fırsatlar" ülkesinin vatandaşı olabilmek için..
Görevimiz, insanlara zorla bir "Aidiyet"i kabul ettirmek değil, ülkenin dört bir yanına ayni refah koşullarını taşımak, görevimiz demokrasiyi herkes için tüm kurumlarıyla yerleştirmek olmalı..
O zaman, bölünmenin acılarını yaşamak yerine, birleşmenin gücünü hissetmeye başlarız zaten..
Sırrı Sakık, haklıydı "Bizi birleştiren kan olmamalı" derken..
Ama Sırrı, "Bizi ayıran da kan olmamalı!.."
Kan üzerinden birleşme peşinde olmak, ne kadar ayrımcılık, ırkçılıksa, kan esası ile ayrılmak da, ayni ölçüde ayrımcılık, ırkçılık değil mi?.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA