Bu ülkede eğer "Tutarlı" bir Futbol Federasyonu olsaydı, Süper Kupa maçını Manisa'da değil, İzmir'de oynatırdı.. İki sebepten..
1. Halkapınar Stadı 60 bin kişiyi rahat rahat alır ve dolardı. Böylece Soma'ya yapılacak maddi destek en az on misli artardı. Bu tribünde bir bölüm, Soma Kurbanları ailelerine ayrılır, bu aileler Soma'dan Federasyonun ayarladığı otobüslerle gelirler, dönerlerdi. (Manisa- İzmir arası 50 dakika.) 2. Halkapınar Atatürk Stadı'nda yıllardan beri ilk kez bir araya gelecek Fener- Galatasaray seyircisi için güvenlik önlemleri daha rahat alınırdı.
İzmir'de tribünler Manisa'daki gibi sahaya bitişik değildi.
Tribünden atılan maddelerin, Halkapınar'da sahaya ulaşması için atanların gülle şampiyonu falan olmaları gerekirdi. Tribünle oyun alanı arasındaki geniş mesafe, polise önlem almak için daha büyük alan ve daha hızlı hareket özgürlüğü sağlardı.
Federasyonda vizyon olmadığı için maç Manisa'da "Sahanın berbatlığı dahil" en kötü koşullarda oynatıldı. Facia çıkmadı ise, Volkan dışındaki futbolcuların iyi niyetindendir.
Şimdi deniyor ki, "Bu olaylar yüzünden, deplasman yasağının kaldırılma şansı kalmadı.."
Günümüzde, tribünleri kaydederek izleme imkanı, Passolig ve çipli e-bilet sistemi, artık bu tür teröristleri armut gibi toplama imkanı veriyor.
Ceza Hukukunda "Cezaların şahsiliği" ilkesi vardır. Bir takım kötüler yüzünden iyi vatandaşları cezalandırmaya devam etmenin alemi yok. Federasyon ve savcılar görevlerini yaparlarsa, Manisa'daki yüz kızartıcı sahneleri yaratanlar kendilerini hapiste bulurlar. O zaman da cezaların "Önleyici olma" unsuru devreye girer. Olaylar azalır ve biter.
Yasaklarla bir yere varılamayacağını bile bile, yasakları devam ettirmek, kolaycılık, ucuzculuk, beceriksizliktir.