Ateş Ünal Erzen'in İstanbul'a kazandırdığı o müthiş kültür merkezi, Leyla Gencer Opera Sahnesi salonunda, en ön sırada oturuyor ne kadar talihli bir insan olduğumu düşünüyorum..
Bir yanımda yaşayan ve hala dans eden en büyük erkek dansçı, konuk olarak her gelişinde gönülleri fetheden, Bodrum ve Ankara'da "Bis" rekorları kıran, İrek Muhammedov.. Bir yanımda, Türk balesinin yetiştirdiği en büyük yıldız, dünya sanatçısı, Bolşoy'da dans etmiş ilk yabancı baş balerin Meriç Sümen..
Bir gazeteci için bundan daha büyük onur ne olabilir hayatta?..
İrek Muhammedov, Dördüncü Uluslararası İstanbul Bale Festivali için gelmiş İstanbul'a jüri başkanı..
Jüri emsalsiz.. Başta Meriç tabii.. Ve dünya balesinin yıldızları.. Letizia Giuliani, Beatrice Knop, Vladimir Malakhov, Jae Keun Park, Vadim Pisarev, Evelyn Teri ve Özkan Arslan..
"Kim bunlar" diyebilirsiniz tabii.. Google'a girip bu isimlerden birini yazın ve okuyun, nasıl bir dev sanatçı olduğunu..
Niye Google?..
Bu "Dev"ler, hafta başından beri İstanbul'dalar da kimsenin haberi yok da ondan..
Dünya çapında bir bale yarışması.. Dünya çapında isimler bu ülkede kimsenin ama kimsenin umurunda değil..
Bütün medyamız Çeşme ve Bodrum'a yerleşmiş. Hande Yener'in göbeği çıkmış mı, çıkmamış mı, onu tartışıyor bir haftadır, İstanbul bu muhteşem kültür ve sanat olayını yaşarken..
Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda "Magazin" buydu.. Kültür ve sanat olaylarını yaratanları izlerdi magazin muhabirleri, özel röportaj yapabilmek ve rakipleri atlatabilmek için..
Şimdi hepsi ama hepsi, ayni ajans, ayni havuzdan gelen fotoğrafları hatta ayni başlık, ayni resimaltı ile yayınlamayı gazetecilik sanıyorlar..
Magazin Müdürü olsam "Başka gazetede yer alan haber ve resimleri getireni kovarım"der, kovardım da.. Birini okudun mu, hepsini okumuş gibi oluyorsun. Okuduğun da Hande Yener'in göbeği.. Lütfen söyleyin, haber değeri nedir?. Kaç kişi ilgilenir ki, tüm gazetelerde yer alır boy boy resimlerle..
İrek'le.. Evet evet.. Dünyaca ünlü bu dansçı, Zorba ile Türkiye'yi feth eden, Bodrum'da ve Ankara'da Zorba'nın o ünlü dansını, ikinci perdenin tamamından daha uzun süren bislerle tekrar tekrar oynayan dünya starına ilk adı ile hitap edecek kadar yakın olmak ne demek?. Bodrum'da şov sonrası Azmakbaşı'nda sabaha dek süren sohbetle başlayan dostluğumuz Ankara'da perçinlendi.
"Muhteşem bir ülkesiniz" dedi İrek, temsilden önce kuliste sohbet ederken.. "Ne büyük devletler bir baleyi yaşatamazken, sizin devlet 6 bale kumpanyasına sahip.."
İçin için güldüm.. "Ah İrek ah.." diyerek.. Atatürk Cumhuriyeti'nin en büyük kültür eseridir, bizzat Ata'nın isteği ile kurulan Opera ve Balenin yurda yayılması.. Ankara, İstanbul ve İzmir'den sonra, Mersin, Antalya ve Samsun'da da senfoniler, operalar ve baleler kurulması..
Şimdi bu kuruma göz diken bürokratlar var, ne yazık ki..
Az sonra, bu dünyalar güzeli salonda Samsun Balesini izleyeceğiz. Senelerdir gitmek için çırpındım. Olmayınca olmuyor. Sonunda dağ Musa'ya gelince koştum artık.. Nasıl da değdi..
Birer perdelik iki harika gösteri izledik..
İlki Robert North'un.. Maçoluğun pek gözlerde olduğu 70'li yıllarda, erkeklik gösterileri ile dalgasını geçmek için yazmış North.. Dünyanın dört bir yanındaki geleneksel maço kavimlerin danslarına göndermelerle başlıyor.. Kızılderili motiflerinden, Yeni Zelandalıların o ünlü Haka danslarına kadar.. Sonra dalgasını geçmeye başlıyor North, seyirciye zaman zaman kahkahalar attırarak..
Samsun'un sekiz delikanlısı harika dans ettiler..
İkinci oyun, Mehmet Balkan'ın Bach AllaTurca'sıydı. Anjelika Akbar'ın Bach üzerine, alaturka motiflerle caz düzenlemesi müziğiyle dans eden 28 kişilik Samsun ekibinin gösterisi olağanüstüydi. İrek'le birlikte hemen her sahnenin ardından alkışlamaktan ellerimiz kızardı..
Devamlı alkışlarla perde ancak, final dansının tekrarı ile kapanırken "Atatürküm çıkacağı yeri biliyormuş" dedim içimden..
Mehmet Balkan olağanüstü bir koreografiyle gene klasını konuşturmuş. Sahneye de gene Lale Balkan koymuş, bu defa Junko Hikasa ile..
Leyla Gencer sahnesinin teknik imkanları opera ve bale için özel yapıldığından, Bach Allaturca'yı Anjelica Akbar ve arkadaşlarının canlı müziği eşliğinde izledik. Anjelika, harika bir piyanist. Geceye sadece onu dinlemeye bile giderdiniz..
Bakırköy'den dönerken içimde müthiş bir gurur, müthiş bir coşkuyla birlikte müthiş bir hüzün de vardı..
Meslektaşlarımın ilgisizliği.. Dünya çapında bir sanat olayından haberdar olmayışları ve haber de vermeyişleri..
İkincisi yerel yönetimlerin ilgisizliği.. Üstelik bu yerel yönetimler, muhalefetten.. CHP'li..
4. Uluslararası İstanbul Bale Festivali, Kadıköy, Beşiktaş ve Bakırköy Belediyeleri içindeki salonlarda yapılıyor. Kadıköy ve Bakırköy salonları üstelik CHP'li belediyelerin..
"Hiç gelen oldu mu, CHP'li Belediye Başkanlarından" dedim.. Kafalarını iki yana salladılar..
Ben de oturmuş, Kültür Bakanını eleştiriyorum. Kültür olaylarına gelmiyor diye.. "Yok aslında birbirimizden farkımız" diye daha evvel de yazmıştım..
Gerçekten yok.. CHP'nin Kültür ve sanata en çok önem veren üç belediye başkanının üçünü de, Mustafa Sarıgül'ü mutlu etmek için görevden aldı, Kılıçdaroğlu.. Yerlerine Sarıgül'ün önerdiklerini getirdi.. İşte sonuç.. Kendi salonlarına bile bizahmet adım atmıyor, hazretler.. Kendilerine oy veren insanlara bu harika geceleri duyurmak için dahi kıllarını oynatmıyorlar.
Bakırköy donanmalıydı, Kadıköy, Beşiktaş donanmalıydı..
Dahası..
Balecilerim, operacılarım neredeler?. Niye tıklım tıklım doldurmuyorlar o salonu..
"Sanata evet" diye gösteri yapanlar, şov yapmak için TV kamerası bekleyeceklerine, bu salonların etrafını tıklım tıklım hale getirseler, asıl o zaman en büyük, en anlamlı protestoyu yaparlar..
Yıllarca bir, iki (Lafın gelişi değil, kesin rakam olarak söylüyorum) kişiye film oynatan, beş seanstan üçünü o tek bilet de satılmadığı için iptal eden Emek Sineması'nın müdürü "Emek.. Emek" diye şovlar yapanlar, ayda bir defa bir bilet alıp sinemamıza gelseler, Emek kapanmazdı" dedi..
Bizde protesto da şov aslında.. Samimi olanlar tabii var.. Ama genel çapa, kişisel reklam.. Amacı kültür ve sanat olan, Taksim'den önce salonun içinde olur. Hani nerdeler?.