1960 baharının ilk günleri.. Ankara'da Yeni Gün'de gazetecilik yapıyoruz. Yeni Gün, "İspat Hakkı" yüzünden, Demokrat Parti'den ayrılanların kurduğu Hürriyet Partisi'nin sözcüsü...
Demokratların "İsmail Hakkı mı, o da ne" diye dalga geçtikleri şey, basına ispat hakkı tanınması konusunda verilen yasa tasarısıydı. O günün yasaları ile gazetecileri mahkum etmek için dava açmak yeterliydi nerdeyse.. Biz gazeteciler "Yazdıklarımızı ispat etme hakkı" istiyorduk. "Doğruyu yazıyorsak, suç olmamalı" diyorduk ki, en doğal haktı aslında..
Demokrat Parti çoğunluğu "Hayır" deyince, başta bizim gazetenin patronu Fethi Çelikbaş ve Baş Yazarı Cihat Baban, bazı milletvekilleri Menderes'ten ayrılıp Hürriyet Partisi'ni kurmuşlardı.
1960 Baharı Ankarası hareketli geçiyordu. Üniversitede olaylar eksik olmuyor, Kızılay'da hemen her akşam yürüyüşler yapılıyordu. Hükümet sıkıyönetim ilan etmişti. O zaman, bugünkü gibi haklar yoktu. Öyle 24 saat içinde savcıya, 48 saat içinde yargıcın önüne çıkmak, anında avukat çağırmak falan gibi şeyler yoktu. Polis aldı mı, kayıp, iziniz bulunursa talihli olurdunuz.
Her gün bir kaç gazeteci de mahkum olurdu. Ankara'da şimdi müze olan cezaevinin adı Ankara Hilton'a çıkmıştı. Hilton o sırada yeni açılmıştı ve çok popülerdi, ondan kinaye.. Ankara Hilton'a düşenler gerçekten talihliydi. Çünkü nerde oldukları bilinirdi.. Altlarında bir yatak, günde üç öğün yemekleri vardı, çünkü..
O zamanlar gece çalışılırdı gazetelerde.. Beşte falan başlar, sabaha karşı bitirirdik.
Bir gece bizim genç ekipten Oktay Kurtböke (Nur içinde yatsın. Sonra Cumhuriyet Genel Yayın Müdürü oldu. Genç yaşta kaybettik.) gelmedi. Soruşturduk. Bilen yok.. Poliste bir iki arkadaşımız var. Onları aradık, bilmiyorlar..
Oktay kayıp.. İşi gücü bıraktık, Oktay'ı arıyoruz.. Ertesi akşama doğru ip ucu geldi..
İsmet Paşa'nın hesapları, İş Bankası Kızılay Şubesindeydi. Paşa ayda bir falan bankaya uğrar, para çekerdi. O gün de Mevhibe Hanım'la bankaya doğru yürürlerken, etrafları müthiş bir kalabalık tarafından çevrilmişti. Toplananlar gerçi Paşa'ya tezahürat yapıyorlardı ama, arkalarından öyle baskı vardı ki, sıkıştırmaya başlamışlardı. Paşa ve Mevhibe Hanım ezilme tehlikesi geçiriyorlardı.
Oktay, tesadüf oradaydı.. Galatasaray Lisesi güreş takımının kaptanlığını yapmış, sporcu, güçlü kuvvetli Oktay ortaya atılmış, etrafına topladığı gençlerle halka oluşturup, Paşa'yı ezilmekten kurtarmıştı. O sırada olay yerine gelen Çevik Kuvvet de, o sıralar her kalabalığa yaptığını yapmış, coplarla dalmış, yakaladıklarını da, ekip otobüsüne atmıştı.
Oktay'ı o otobüse coplarla sokulurken görenler olmuştu.
O saatten başlayarak Oktay'ı aramaya çıktık. İzini bulduğumuzda tam üç gün geçmişti. Oktay'ı bir karakolun buz gibi nezaret odasına, betonun üzerine atmışlardı.. Yatak, yorgan falan yoktu tabii.. Bir şilte, bir kazak, biraz yiyecek vermemize izin verdiler.. Sağa sola başvurduk.. Günler günler sonra, Oktay'ı kurtarabildik.
Şimdi bunları niye anlattım..