Bugünlerde bu ülkenin en soğukkanlı olması gereken kişisi, Adalet Bakanı..
"Adalet mülkün temelidir" sözünün "Adalet devletin temelidir" demek olduğunu bilerek ve devletin temelini ellerinde tutan sorumlu kişi olduğunun bilincine vararak, bu ülkede, muhalif, muvafık herkese güven, herkese inanç vermek zorundadır ki, mülk sallanmasın..
Salı günü başarılı bir sınav veremedi Sayın Bakan..
Önce..
Anayasa Mahkemesi, eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un bireysel başvurusunu incelemeye başladı ve Adalet Bakanlığı'na yazarak, "Görüş" sordu.
Yanıt salı öğlen açıklandı..
"Takdir yüksek mahkemenindir.." Tabii, Yüksek Mahkeme'nindir Sayın Bakan. Yargı, bu gücünü kimseyle paylaşmaz, paylaşamaz. Anayasaya aykırı olur.. Ama takdirini en doğru yapabilmek için herkesin görüşüne baş vurabilir.
İlker Başbuğ Paşa, bu iktidar tarafından Kara Kuvvetleri Komutanı, bu iktidar tarafından Genel Kurmay Başkanı yapıldı. Altı yıl Sayın Başbakan'la çok olumlu çalıştılar. Başbakanın teşekkürleriyle emekli oldu.
Tutuklandığı zaman, üzüntüsünü ilk bildiren de Sayın Başbakan'dı.
Şimdi bu iktidarın Adalet Bakanı'nın İlker Başbuğ hakkında nasıl görüşü olmaz?.
Ardından, internet tapeleri kıyameti koptu.
Ses kayıtları yayınlanır yayınlanmaz "Bunlar sahte" deme hakkı iki kişide var. "Bu kayıt onların" denilen iki kişinin. Yani Başbakan ve oğlunun.. O konuşmayı yapıp yapmadıklarını, o anda sadece onlar bilir ve sadece onlar, anında ve isterlerse en sert şekilde cevap verebilirler.
Benim hakkımda böyle bir teyp internete düşse ben de ağzıma geleni söylerim. Hatta daha fazlasını bile yaparım. Bilemem. O zaman belli olur ancak..
Ama Adalet Bakanı'na düşen, herkesten önce "Yalan" diye demeç vermek değil, kamuoyuna güven vermektir..
"Ben de kişisel olarak Sayın Başbakanıma çirkin bir tezgah kurulduğunu düşünüyorum. En kısa zamanda gereken bütün araştırmalar, hem adli, hem bürokratik, hem de teknolojik olarak yapılacak ve kamuoyu hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde aydınlatılacaktır. Kimsenin endişesi olmasın" deseydi eğer, o makama duyulan güven, o makamın gerektirdiği saygınlık çok daha artardı.
Ben Adalet Bakanı'nın şunları da söylemesini isterdim.
"Bu tapeler, yasal bir dinleme sonucu elde edilmiş ve gerçek olsalar dahi, bir devlet sırrının sızdırılması ve yayınlanması suçtur. Bu suçu işleyenler de araştırılacak ve soruşturulacaktır."
Tabii bunu dediği zaman "Geçmişte, aynen bu savcılar, ellerindeki belgelerin fotokopilerini bavullarla gazetecilere servis ederken ve bunları yayınlayan gazetecilere meslek dernekleri ödüller verirken, bu ülkenin en tanınmış asker, politikacı, gazeteci ve aydınları senelerdir, mahkum gibi hapislerde sürünürken, Aziz Yıldırım'ın tapeleri elden ele dolaşırken nerdeydiniz" diyen muhalefet liderleri çıkar mıydı onu da bilemem.
Bugün Türkiye'de devlete sızmalar olduğu, devlet içinde devlet kurulmaya çalışıldığı, bu sızmalar sayesinde adalet mekanizmasının allak bullak edildiği gün gibi açığa çıkmıştır. Bu yüzden, bugün bu ülkede kimsenin kimseye, kimsenin adalete güveni kalmamıştır.
O zaman yapılması gereken, yıpranan, hatta yok olan adalet duyusunu topluma yeniden kazandırmaktır. Burada görev, önce Adalet Bakanı'na düşüyor..
Onun için en soğukkanlı olmaya ve en sorumlu davranmaya mecburdur.
Bu ulusun her bireyinin inanacağı bir Adalet Bakanı'na ihtiyaç var, Sayın Adalet Bakanı!.
Adalet Heykelinde, son yıllarda etrafa cin gibi bakan kadının gözünü yeniden bağlamak zorundasınız. Bir an evvel!..