Yani bir gece ancak bu kadar güzel olur.. Demet Akalın'a teşekkür etmem gerek belki de.. Onun Emel Sayın'a şımarıkça dil uzatmasına bu kadar öfkelenmesem, iki arada, bir derede, 15-16 saat için İzmir'e gitmez, bu unutulmaz geceyi de yaşayamazdım..
Geceyi anlatan bir kaç sıfatı başlığa yazdım zaten, ama inanın yetmez..
Harikuladeydi İzmir Kültür Park Açık Hava Tiyatrosunda geçirdiğim saatler..
Hele yanımda, ayni keyfi benimle paylaşan aile, ağbim Öcal ve Özay Yengem.. Kardeş kadar yakın dostlar, İzmir Temsilcimiz Ünal ve Sevgili Muzaffer Tagıl ve eşi Bircan olunca..
Aslında gün biraz talihsiz başladı.. Uçağa bindim ki, Tarkan yanımda.. "Daha ne" diyorsunuz değil mi?.
Yanımda Tarkan olunca, benim karizma sıfır.. Daha ne olsun?.
Tarkan da Seferihisar'daymış o gece..
İstanbul'daki Doğa Lisesi Konserinin devamı ordaymış..
Neyse ki, uçakta bozulan moralimi, konserde 7 yaşında bir minik düzeltti.
Açık Havada öne sandalyeler dizmişler.
Protokol orda. Bizimle sahne arasında bir metre var.. İlk yarı boyunca bir minik kız, elinde telefonu, koşup koşup resim çekiyor..
Antraktta Özay yanına çağırdı.. "Gel bakiym.. 500 tane resim çektin, ne olacak bunlar?.."
"Anneme göstericem" dedi minik..
"Annen nerde" dedim.. "Evde.. O gelemedi konsere. Babamla geldik. Bu resimleri eve gidince anneme göstericem.."
Nasıl tatlı, nasıl şirin bir şey.. Annesi için çekermiş meğer.. "Adın ne senin bakiym" dedim..
Durakladı.. "Söyleyemem" dedi.. "Bana söyleyebilirsin" dedi Özay..
Eğilip onun kulağına söyledi iyi mi?.
Ağbim kahkahayı patlattı. "Bu ayıp da sana yeter" diye..
Ben daha çok güldüm.. "Ne ayıbı.. Genç kızlar beni hala tehlikeli buluyorlar demek. Asıl bu gaz, bana üç ay yeter!.."
İlk yarıda alaturkanın en güzel örnekleriyle nasıl bir ziyafet çekti Emel.. Büyük Emel..
Sadettin Kaynak'ın en güzel şarkılarıyla başlayıp..
Bu şarkıları bu ustalık, bu ses, bu eda, bu işve, bu nazla söyleyip, yediden yetmişe herkesi mest edecek biri varsa, çıksın boyunu görelim, sonra konuşsun..
Selçuk Tekay'ın yönettiği enfes saz, eşlik etmeye gelen 40 Kişilik Buca Musiki Heyeti Korosu..
İlk yarı finalinde Serkan Çağrı da muhteşem klarnetiyle sahneye gelmez mi?.
Kalamış'taki soloları ile "Üfleme" sanatını konuşturmaz mı?. Şarkının içinde genelde atlatan gazeli her zaman olduğu gibi Adnan Yavuzer okumaz mı?. "Emret güzelim, istediğin şarkıyı emret bu akşam" derken, tiyatrodaki herkese tercüman oldu. Ona eşlik edip, Emoş'a haykırdık "Emret güzelim" diye, mest..
İkinci yarı daha neşeli, daha popüler bir program yaptı Emel.. Eski filmlerinden görüntüler ekrana yansırken, o filmlerdeki şarkılarla başlayıp.. En müthiş sürprizi de en sona saklayıp..
Sinan Akçıl'ı davet etti sahneye.. Çok sevdiğim dostum Saim Akçıl'ın oğlu Sinan, nasıl şeker.. Emel'le bir diyaloğa girdiler, yaş üzerine.. Nasıl şakalaşıyorlar..
Sinan "Ben sahnede olunca yaş ortalaması genelde 15-18 olur" deyince Emel bir dürttü, Sinan'ı. Ama bizimki konuştukça batan cinsten.. "Ben sizin şarkılarınızla büyüdüm, bebekken" demez mi?..
Elimle işaret ediyorum kahkahayı patlatırken Sinan'a "Ayrıl" diye.. Emel "Oğlum sayılır" dedi.. Durdu.. "Gözlerinizden okuyorum, 'Ne oğlu.. Torunun, torunun' diyorsunuz" dedi.
Öylesine güven dolu ki, öylesine biliyor ki, yerini.. Bu şakayı dakikalarca sürdürdü Sinan'la.. Sonra Sinan piyanonun başına geçti ve Emel için yaptığı şarkıya girdi.. Dönme Dolap.. Hani nasıl derler..
Damardan.. Yıkıldı tiyatro.. "Bir daha.. Bir daha.."
Bir daha çalıp söylediler..
Emel iki şarkılık bir single yapmış.
Bugünlerde piyasaya çıkacak, belki de çıktı.
Bu biri.. Sonra öbürünü söyledi.. "Hep bana, hep bana.."
Tarkan yapmış şarkıyı ve Emel'e vermiş iyi mi?.
Ama nasıl insanı hoplatan bir şarkı..
Tiyatro ayağa fırladı bu sefer.. Daha ilk söylenişte baktım ağbim bile el çırparak eşlik etmeye başlamış..
Bitti, kıyamet tabii.. "Bir daha.. Bir daha.."
Bir daha söyledik.. Aynen öyle.. İkinci defa hep beraber söyledik, öyle akılda kalan bir şarkı..
Ertesi sabah uçağa bindim, dönüş için..
Tarkan da ayni uçakta gene iyi mi?.
Adam gözünü benim karizmaya dikmiş.. "Yahu o şarkı tam Tarkanlık.. Nasıl kaptırdın Emel'e" dedim.. "Ağbi ben Emel'i öyle seviyorum ki.. Bu şarkının hakkını çok iyi vereceğini biliyordum" dedi..
Sinan da öyle demişti Emel'i niçin seçtiğini anlatırken..
Sevilmek ve şarkının hakkını verecek sanata, yeteneğe, sahneye sahip olmak..
Emoş başka nasıl anlatılır ki..