Pazartesi öğleden sonra Pendik'e gittim.. Çarşı Camisi'ne.. Küçük bir avlusu var.. O bile dolu değil.. Caminin namaza gelen civar esnafından bir iki kişi.. Ve benim tanıyabildiğim bir kaç kişi daha..
Oysa Türk Kültür Sanat tarihinin, Cumhuriyet'in en büyük devlerinden birini son yolculuğuna uğurluyoruz, o saatte ordan..
İlk karşıma çıkan Haşim Erim oldu.
Bir eski arkadaş.. "Bu sokaklarda birlikte geçti çocukluğumuz, Mete'yle" dedi. Pendik çocukları ikisi de.. Sonra musalla taşına bakan tek başına birini gördüm, yapayalnız, arkadan..
Yaklaştım.. Gürer Aykal..
Sanat dünyasından, opera, müzik arkadaşlarından, meslektaşlarından, tek bir kişi var, Mete'nin ölümünü ve cenaze törenini bana haber veren Zafer Erdaş'ı saymazsak...
Karşıdan biri bana yaklaştı, "Başımız sağolsun" diyerek.. Fenerbahçe'de basketbol da oynamıştı gençliğinde Mete..
Fenerbahçe Divan Kurulu Başkanı Yüksel Günay..
Ve de medyamızdan iki isim.. Pınar ve Tufan Türenç..
Birisini gözden kaçırdım mı?. Sanmam..
Zaten bir kaç kişiydik..
Düşündüm.. Fransız ya da İtalyan Operası'nın böyle bir devi ölse, cenazeye binler katılırdı. En başta da o ülkelerin Kültür Bakanları.. Baktım. Bizim Kültür Bakanı'nı geçin, çelengi bile yoktu..
Niye..
Onlarda "Kültür" var.. Bizde bakanlar..
Abarttım. Bizde bakan bile yok!..