Yok canım, ta üniversite yıllarımda izlediğim o muhteşem James Stewart filminden söz edecek değilim.. Onun sadece adını emanet aldım başlığıma..
Çünkü adli kayıtlara "Kaza" diye geçen olayın aslında bir cinayet olduğunu adım gibi biliyorum.. İşte size o "Cinayet"in anatomisi..
***
Kanyon Mac'ta düzenli spor yaparken ve çakı gibiyken, geçirdiğim boyun fıtığı ameliyatı sonrası spora ara vermek zorunda kaldım. Spor hele bizim yaşlarda lanet bir şey.. Ara verdin mi bir daha başlayamıyorsun. Rahat iyi geliyor.. geliyor da, yaş da ilerleyince, kaslar taşımaz, dizler çekmez oluyor.. Üç basamak merdiveni Eyfel Kulesine tırmanmak gibi görmeye başlıyorsun..
Sevgili Muzo, sonunda bir gün öğleden sonra eve geldi.. "Kalk gidiyoruz" dedi, aldı beni Bebeköy Mac'a götürdü, Figen Hoca'ya teslim etti, "Eti senin kemiği benim" diye..
Daha iki ay oldu başlayalı, şimdi inanın "Asansör bozuldu" deseler, "Bana ne" der, Eyfel'in merdivenlerine saldırırım. Fark öylesi..
Bir fark daha var.. Mac, bir mahalle.. Yeni bir çevre, yeni dostlar ediniyorsunuz.. Bir defa ekip.. Muzo adamlarını iyi seçmiş. Hepsi güler yüzlü insanlar.. "Günaydın.. İyi günler.. Güle güle" demekten gocunmuyorlar.. Ayak üstü sohbetler.. Şakalaşmalar.. Hele de hocalar.. Hele de hocalar..
Bir kaçına takılmadan günü bitirmiyorum..
Geçen çarşamba ordaydım gene.. Figen Hocayla çalışırken, civardaki hocalara takılmaya başladım.. Faruk en neşelilerden..
Perşembe akşam üzeri, ben gene ordaydım.. Faruk mezarda!..
Şok değil mi?.
Bir de beni düşünün..
Çarşamba işten çıkmış, motoruna atlamış.. O saatlerde İstanbul trafiği ile baş etmenin tek yolu.. Cevahir'in orda, sapmış ana caddeden, evine varmak üzere.. Tam o ara caddede, tek yönlü, yani çıkışı yasak, sadece girişi olan bir sokaktan bir ticari yıldırım gibi fırlamış.. Faruk savrulmuş, motordan fırlayıp, havalanmış ve kafasının üstüne kaldırıma düşmüş. Kafaya o darbe ve anında ölüm..
Kaza diye yazdı polis, cinayetin raporunu..
Cinayet.. Niye?.
Şimdi ters yönden, hiç beklenmedik bir yoldan fırlayan ticarinin sebep olduğu ölüme kaza demek mümkün mü?. Hukuk der, ama vicdanınız?.
Peki sadece sürücü mü kusurlu?.
Adli tıp.. Faruk'un vücudu sapasağlam.. Darbe beyne sadece.. Çünkü kafa üstü düşmüş ve başında kask yok.. Özel yelekler, dizlikler, dirseklikler kullanacak kadar özenli motor sürücüsü Faruk, kaskını takmamış o gün, nedense.. Evi iki adım yolda ve hava sıcak diye herhalde.. Oysa dünya istatistikleri söylüyor ki, ölümcül kazalar eve yaklaşırken oluyor.. "Geldik" diye dikkat dağılıyor, insan yorgun oluyormuş çünkü..
Kaskı başında olsa, kalkacak, üstünü başını silkip, ticariye bir iki söylenecek, sonra evine gidecek nerdeyse.. Kask olmayınca mezara..
O zaman cinayetin bir sorumlusu daha var. Kurbanın kendisi..
Peki suçlu, ters yoldan çıkan ticari ile kask kullanmayan motorcu mu sadece?.
Bir düşünün bakalım, İstanbul'da her gün ters yönde giden kaç yüz, hatta bin araba var, hatta otobanlarda?..
..Ve gene bir düşünün bakalım, İstanbul'da günde kaç yüz, hatta bin kasksız sürücü görüyorsunuz, hele yaz aylarında.. Hem de en göz önünde yerlerde.. Bebek, Nişantaşı, Ortaköy, Bağdat Caddesi gibi trafik ekipleri ve foto muhabirleriyle dolu yerlerde kasksız dolaşıyorlar, hem kendileri, hem arkalarında bindirdikleri..
Neden?.
Pervasızlar çünkü..
Neden.. Yakalanmayacaklarına inanıyorlar çünkü.. "Algılanan Yakalanma Riski (ARY), Türkiye'de 100 cetvelinde 1 bile değil çünkü..
Trafik polisi yakalamaz. Yakalasa da ceza kesmez.. Kesse de ceza 3 otuz para zaten.. O zaman boş ver..
Boş verince de İstanbul dağ başı oluyor.
Dağ başı olunca, kullandığı arabanın plakası için, plaka mafyasına ayda beş bin lira haraç ödeyen zavallı taksi şoförü, evine her gün 100 lira götürsün diye her türlü cambazlığı yapıyor, devletin olmadığı kentte..
Boş verince, dağ başı İstanbul'da, her gün resmi çıkan kasksız ve cezasız ünlüler de rol model olunca, kimse kask kullanmıyor ve dünyanın hiçbir uygar ülkesinde olması mümkün olmayan kaza, İstanbul'da sıradanlaşıyor. Gazete haberi bile olmuyor..
Faruk'un öldüğü kaza hiç bir gazetede yoktu..
Trafik Polisinin bu kadar umursamaz olmasının, gözünün önünde olup bitenlere dahi seyirci kalmasının baş sebebi de bu.. Medya.. Umursamaz, aldırmaz medya..
İşi vatan kurtarmak olan medya.. Trafik gibi "Önemsiz" konuyla kim uğraşır.. Hele köşe yazısı yazacak kadar küçülür mü, büyük muharrir..
Rakamlara bakın.. Dehşete bakın.. Sene başından beri, yılın ilk altı ayında sadece, 1602 kişi öldü, 121 bin 234 bin kişi yaralandı, Türkiye'de..
Altı ayda bir Anadolu kasabası yok oldu, bir Anadolu kenti yaralı, yani.. Tabii hastanede ölenler, istatistiklere "Ölü" diye değil, "Yaralı" diye geçiyor, onu da katın hesaba ve geçen hafta 38 kişi ölünce yas ilan eden İtalya gelsin aklınıza..
Bir de bu korkunç rakamları, geçiniz manşet yapmayı, iç sayfada tek sütun bile vermeyen ve tek köşe yazmayan bizim medyamızın suçunu düşünün..
Faruk'u, aslan gibi delikanlı, dünya neşelisi bir insanı genç yaşında yok ettik.
Hepimiz bir cinayetin ortak suçlularıyız..
Başta Faruk'un kendisi.. Ardında, trafiği umursamayan, Gezi ile yatıp gezi ile kalkan İstanbul Valisi'nin yönetimindeki Emniyet.. Sonra boş meydanda at oynatan servisler, ticariler başta sürücülerimiz ve de sadece "Sırada" en sonda, bana sorarsanız en başta medyamız, bu cinayetin ortak çetesiyiz..
Yarın, daha yarın, daha da yarın, başka cinayetler işlemeye devam edeceğiz.
Mafyanın, katillerin aklı olsa, kurbanlarını tabancayla değil, ezerek öldürürler.
Çünkü bu ülkede trafik cinayetlerine "Kaza" deniyor. Adam öldürenler tutuklanmıyor bile. En fazla yiyen bir sene.. O da üç ayda tahliye..
Bu da bizi başka sorumlulara götürüyor.. Yasamaya, önleyici cezaları koyamadığı için.. Ve yargıya.. Elindeki yasaları en ağır, en ibret verici düzeylerde kullanmadığından..
Yani.. Anatomiyi derinleştirirsek eğer, bu ülkede "Faruk'un ölümünden ben sorumlu değilim" diyecek kimseyi bulamaz hale gelirirz. PKK teröründen beter trafik terörünü zerre umursamayan hepimiz gireriz listeye..
Onun için "Faruk'a rahmet, acılı ailesine ve Mac ekibine "Baş sağlığı" dileyip burda keselim!..