Haberciliği ile sık sık ters düşüyorum gazetemin, ama yazıları keyfimi yerine getiriyor, çoğu zaman..
Dün de öyle oldu mesela..
Savaş Ay'ın "Minareyi kaybetme" yazısına bayıldım, birinci sayfadaki bence çok yersiz benzetmeye kızarken.
Bütün dünya, en fanatik Türkiye düşmanları bile, "Taksim'le Tahrir'i karıştırmayın. Türkiye ile Mısır arasında dağlar kadar fark var" diye bizi överken, "Mısır'ın 28 Şubatı" diye benzetmeyi biz yapmışız..
Niye ille de bu ülkedeki her taşın altından, Mısır'ı çıkarma savaşı var, bazı gazeteciler ve politikacılarda.. Mısır, Türkiye olmak için 40 fırın ekmek yemeli.
Benzetmenin güzelini hemen ikinci sayfada vermiş, Savaş.. Ben de o sayede ilk defa duydum, bu lafı..
Karadeniz'de taka reisleri çekirdekten yetişir. Çırak, kalfa, usta sırasıyla.. İlk sınavları başarıyla geçip "Reis" oldun mu, ilk defa yanında başka reis olmadan denize açılmana sıra geldi mi, son ama en önemli nasihati verirlermiş, yeni reise..
"Aman minareyi kaybetme.."
Manası.. Balığı bulmak için açılabilirsin, ama ne kadar açılırsan açıl, sahili kaybet ama minareyi kaybetme.. Göremezsen, hava bastı mı dönmen zor.. Bir çok açılmışsın, iki kerterizin yok, hangi yöne gideceksin o fırtına, o dalgalar içinde..
Savaş, benzetmeyi, televizyonların en bedava olduğu için en çok baş vurdukları "GVZ" programlara getirmiş.. Hani yan yana dizilip konuş ha konuş sabahı buluyorlar ya..
"Açılın açılın da, minareyi kaybetmeyin" diyor, desteksiz sallayan konuşmacılara Savaş.. "Kaybetmeyin ki, dönebilesiniz!.."
Nasıl güzel değil mi?.
Ama işin bir de şu yanı var, Savaş Usta!..
Minareyi kaybetmeyi göze alamazsan, Amerika'yı da keşfedemezsin!..
Konuşanlara, sallayanlara kızma be Savaş.. Bırak sallasınlar. Sana sallama gelen, başkasına Amerika belli... Kim karar verecek?.
Demokrasi, sallama özgürlüğüdür.. Sallayanları da sindiren de, demokratın ta kendisi..
Üstelik senin dinlememe özgürlüğün de var.. Dokunuver kumandaya, uçur sallayanı.. O kadar basit!..