Cahit Sıtkı Tarancı, Diyarbakır'ın Türkiye'ye, dünyaya armağanı bir şairdir..
35 Yaş Şairi diye bilinir.. Benim en sevdiklerimden biri "Memleket isterim"dir.. 1940'lı yıllarda yazmış bu şiiri.. Ama bu yıllar, bugünler için yazmış sanki.. Bakar mısınız, satır satır!..
"Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun."
Bu şiir yazıldığından beri en anlamlı zemin ve zamanda okundu.. Yer Diyarbakır..
Okuyan İzmir'in CHP'li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu.. Yanında, onu kentine davet eden Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir.. Etraflarında Diyarbakırlılar..
İzmir'den gelenler..
İzmir ve Diyarbakır düşman ya.. Öyle diyorlar ya.. Bu manzara bir tokat..
Yıl 2000!.. Türkiye Kupası final maçı Diyarbakır'da.. Galatasaray ile Antalyaspor arasında oynanacak.. Biz de ordayız, bizim ünlü maç gurubuyla.. Nur içinde yatsın, Orhan'la ben müze meraklısıyız. Gittiğimiz her ülkede, her kentte önce müzeler..
Diyarbakır'da uğrağımız da Cahit Sıtkı Müzesi.. Doğduğu evi müze yapmışlar.. Otelden çıktık, yürüyerek gidiyoruz..
İki sivil de bizi on metre falan geriden izliyor adım adım.. Fark ettim.. Yanlarına gittim.. Sivil polislermiş.
Emniyet Müdürü emir vermiş "Hıncal Uluç'u uçaktan alıp, uçağa bırakacaksınız. 24 saat peşinden ayrılmayın.."
Bre aman.. Yapmayın.. Etmeyin.. "Efendim emir kuluyuz.."
Cahit Sıtkı'dan çıktık, bir mahalle kahvesine oturduk, yorgunluk kahvesi için.. Dört delikanlı yaklaştı masamıza.. Birisi, uzakta dikilen iki sivil polisi işaret etti. "Hıncal ağbi!.. Bunlar sizi, bizden mi koruyacak?.."
Oturdular masaya.. Nasıl tatlı bir sohbet..
Ayrıldıktan sonra, sivillere gittim gene..
Konuştuklarımızı anlattım.. "Bakın" dedim, "Aldığınız emri nasıl yaparsınız bilmem ama, ben de sizi görmeyeyim, kimse de fark etmesin, tamam mı?. Ben koruma, moruma istemiyorum.."
Öğle oldu.. Bizim Sabah'ın Diyarbakır muhabiri var, bir Kürt delikanlısı.. "Ağbi gerçek bir Diyarbakır yemeği istiyorsanız, Tavacı Recep" dedi..
Bir parka götürdü bizi.. Bir köşede açık havada bir mangal.. Mangalın üzerinde Çinli woku gibi, dibi yuvarlak bir tava..
Tava, Güney Doğu'nun katık yemeğidir.
Kilis Tava, Antep Tava, Adana Tava.. Çünkü suludur, ekmek banılır. Bir kişilik etle, iki tayın yenir, aile doyar.. Fakir aşı yani..
Ama Recep bir tava yapmış o derme çatma köşede.. Parmaklarımızı yedik mi?. Ben dönüp Tavacı Recep Usta'yı yazdım mı?.
O delikanlı, önce Ankara'da, sonra İstanbul'da, en nihayet de İzmir'de harika lokantalar açmadı mı?. Hele İzmir'de Alsancak'ta, Kordon'un sonuna doğru üç katlı villa ve harika bahçesindeki dükkanı, lezzet ve manzara cümbüşü..
Ekranda Aziz Kocaoğlu konuşuyor..
Baydemir onu nasıl heyecan, coşku içinde nasıl mutlu dinliyor.. Olmaz mı?.. "Diyarbakır'a 90 gündür cenaze gelmedi.
Diyarbakır'dan 90 gündür cenaze çıkmadı" diyor.. Birden aradan Tavacı Recep'i görür gibi oldum.. İzmir'le Diyarbakır arasındaki en ünlü bağı kuran adamı.. Kocaoğlu ile gelen heyette o da varmış meğer.
Şimdi Recep İzmirli mi, Diyarbakırlı mı?.
Türk mü?.. Kürt mü?.. Ne fark eder ki..
Hepimiz bu memleketin çocuğuyuz.. Hangi memleketin?..
Cahit Sıtkı'nın istediği.. "Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun."
Cahit Sıtkı yaşasa, bugün "Akil adam" oydu!.