Adamın gırtlağına sarılmamak için kendimi zor tuttum..
Metin Serezli'ye, can dostuma veda etmek için gelmişim Teşvikiye Camisi avlusuna.. Canım Nevra'nın boynuna sarılıp "Başımız sağ olsun" diyeceğim kulağına..
İçim kan ağlıyor.. Sıraya girmiş bekliyorum..
Biri yanaştı, "Başınız sağ olsun Hıncal Ağabey" diye..
Tanımıyorum.. "Ne kibar bir okur" dedim içimden.. "Metin'i acımı biliyor ve paylaşıyor.."
Meğer amacı başkaymış.. "Ağbi akşam maç ne olur?.."
Yere batsın ulan maç!.. Hadi bana da, acıma da saygın yok..
Orada tabutun içinde yatan bir ölü var, ona da mı yok!. Maçın konuşulacağı yer mi orası?.
Sonra düşündüm.. Haksızlık ettim adama galiba..
Cenazeleri yıllardır, kokteyl partilere çevirmedik mi biz?.
Ölenin üç beş dostu, anılardan söz ediyor beklerken..
Ötesi.. Kokteylde ne konuşulursa o.. Hatta gülenler, kahkaha atanlar var..
Yani ölüm, ilanımda "Hıncal Uluç'un cenaze kokteyli bugün öğle namazında Şişli Camisi avlusunda" yazsınlar diye vasiyet edeceğim nerdeyse..
Kırk beş dakikaya yakın bekledim kuyrukta, sıra gelsin diye.. Hemen arkamda Zeki Alasya.. İnsan olan, insanca davranır.. Sıraya girer bekler..
Hele ölen ve baş sağlığı dilenen sanatçı ise, sanatçıların çok ama çok özenli olmaları gerekir, saygıda..
Sanatçı örnek insandır çünkü..
Biz Zeki'yle bekliyoruz.. İki metre kaldı Nevra'ya, Atilla Olgaç göründü yandan.. Bi zahmet son dakikada gelmiş.. Kuyruğa girer mi, Kreon.. Atilla, Kreon'u oynuyor, Antigone'de.. Harika da oynuyor..
Ama kendini öyle kaptırmış ki, antik Yunan Tiranı rolüne.. Orda da öyle sanıyor.. En önden daldı araya, sıra mıra tanımadan..
Ona Kreon değil, Brütüs rolü yakışır, aslında..
Bekliyorum.. İki adımda bir, bir kamera çıkıyor karşıma.. Bir mikrofon uzanıyor.. Kibarca reddediyorum, yıllardan beri.. "Özür dilerim, ben cenazelerde konuşmuyorum, prensip olarak.."
Neden?.
Cenazeye iki sebepten gelenler var.
Son görevini yapmaya gelenler..
Birilerini görmeye, daha önemlisi görülmeye gelenler.. Görülmeye meraklılar için en iyi imkan, televizyon..
Kamera kovalıyorlar nerdeyse..
Onların sırasına girmekten nefret ediyorum..
İkinci.. Televizyonlar ayak üstü kamera tutuyorlarsa, bilinki sözlerinizle ilgili değiller.. Amaçları, haber boyu ekrana mümkün olduğu kadar ünlü görüntüsü sığdırmak, görüntü ile seyirci yakalamak. Ne söylediğiniz umurlarında değil..
Önceleri saf saf konuşurdum..
Sonra dehşet içinde keşfettim gerçeği..
Televizyon bizi "Konu mankeni" olarak kullanıyor.. Öyle bir kesip atmışlar ki, ne lafınız kalmış ortada, ne anlamı.. İki dakikalık habere ne kadar manken sığdırırlarsa o kadar iyi..
Onların oyuncağı olmaktan vaz geçtim, ciddi konularda..
Gazeteler de farklı değil aslında..
Adını yaz, parantez aç, iki kelimesini yaz, parantezi kapa..
40 kişiyi böyle sıraladın mı, "İyi gazetecilik" yapmış oluyorsun..
Bunca gazete haberi okudunuz..
Bana bir, bir tek tane söyler misiniz, size Metin Serezli cenazesini, ordaki havayı anlatan.. İzlenimleri yazan..
Öleni, ölenin sevenlerini, hiç tanımadığı halde saygısından gelenleri anlatan..
Havayı anlatan.. İlginç notlar yazan.. Törene hiç gitmeyenleri gitmiş gibi yapan..
O töreni, bir milyon kişiye okutacak gibi yazmak için "Büyük" gazeteci olmak gerek.. Eline teyp tutuşturulmuş, ucuz çaylak değil..
Hadi söyleyin bana.. "Şu gazetedeki şu televizyondaki haber iyiydi" diye.. Bir isim rica ediyorum..
Bir tek isim..
Yok!.
Olacağı da yok..
Ucuzladık bir kere..