Dün gazetelerimizde bir minik haber vardı.. Sırbistan- İngiltere Genç Milli maçında çıkan olaylar..
Hakem Türk diye sayfalarda yer bulabilmiş..
Oysa öyle önemli ki..
FİFA ve UEFA, son yıllarda ırkçılıkla savaşı "Fair Play" ilkelerinin de önüne koydular. Sahada ve tribünlerdeki ırkçı eylem ve söylemlere ağır cezalar getirdiler.
Tüm uluslararası maçlar, göğüslerinde "Respect/ Saygı" yazan formalar giymiş çocukların, takımlarla sahaya girişi ile başlamaya başladı. Dünya televizyonları, en başta da Eurosport ayni mesajı veren bir kısa filmi hemen her reklam arasında göstermeye başladı.
Televizyonda maç seyreden çeşitli milletlerden, ırklardan seyirciler, maç sonunda birbirlerine sarılırken, ekranda "Diffrent language, one goal. No racisism" yazısı okunuyordu. "Çeşitli diller, tek hedef (Burada hoş bir kelime oyunu yapılıyordu.
Goal, hem gol, hem hedef anlamına geldiğinden).
Irkçılık yok!.."
İşte bu savaş içinde, hem de bir Genç Milli maçta bazı Sırp seyirciler, zenci İngiliz Futbolcu Rose'u hedefe almışlar. Maç boyu maymun taklitleri yaparak genç adamla alay etmişler. İş o boyutlara varmış ki, genç Rose öfkeden topu tribüne şutlamış. Maçın hakemi Hüseyin Göçek de, ırkçı tribünleri değil, tepki gösteren Rose'u cezalandırmış. Kırmızı kartını çıkarmış.
Şimdi bu minik ama aslında içinde derin yaralar yatan bu haberin niye altını çiziyorum..
Irkçı fanatikler sadece Türkiye'ye has değil.. Dünyanın her ülkesinde varlar.. Ve bu azgın adamlar, ne iç, ne dış barış tanımadan her türlü tahriki yapıyorlar..
Ortam uygun olduğu zaman, eylemlerini yayma fırsatı da buluyorlar..
O zaman barıştan yana olanların yapmaları gereken şey ne?.
Bu gözü dönmüş fanatiklerin eline silah vermemek.. Onlara zemin hazırlamamak.. Hele yaşadığımız günler gibi fevkalade kritik dönemlerde, eylem ve söylemlerinde çok ama çok dikkatli olmak..
Türkiye'nin bugün her zamankinden fazla dostluk ve kardeşliğe ihtiyacı var..
Ağır tahrikler sonucu bir 6-7 Eylül yaşadık, acısını hala çekiyoruz.. Maddi manevi acısını.. Ve de artık geri dönülmesi mümkün olmayan eski günlerin özlemi..
Bir iç savaş, çatışma yaşıyoruz, adını ne koyarsanız koyun.. 30 yıldır, on binlerle genç ölü ve yüz binlerle acı ile sürüyor..
Bitme umudu var mı, kimsede?.
Bu ülkenin geçmişinde hatalar var.
Hangi ülkenin yok ki?. Ama günümüzün hastalığı "Irkçılık" ile savaşmak için, o eskileri kaşımamak, kanatmamak, iki yandaki fanatiklere, yeni nefretler, yeni kinler, yeni düşmanlık ve çatışmalar için fırsat vermemek gerek.. Eskinin güzellikleri de var, anlatılacak..
Kinler ve nefretler yerine, sevgi ve kardeşliğin altını çizecek ve bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz duyguları yaratacak..
Siyasi liderlere düşen görev bu.. Ülkelerini, vatanlarını, insanlarını seviyorlarsa..
Sivil toplum liderlerine düşen bu..
Etnik guruplarda sözü geçenlere düşen bu..
Yeni acılar, yeni kinler, yeni nefretler, yeni bölünmelere değil, hangi ırktan, hangi kandan gelirsek gelelim, birbirimize sarılmaya ihtiyacımız var..
Eskiden, yeniden güzellikleri konuşmaya ihtiyacımız var. Ve de onlar, daha da çok var.
Sözü getirmek istediğim yer tam da burası..
Bu ülkede yaşayan ve kökü Anadolu olan dünyanın dört bir yanındaki Yahudilerin gazetesi Şalom, bunu öylesine başarıyla yapıyor ki..
Yarın, her hafta büyük bir keyif, daha da büyük bir umutla okuduğum bu örnek gazetenin son sayılarından örnekler vereceğim.. Sevgili Dostum İshak Alaton'a bir selam çakarak..