Bu adı kolay yapmadın Avcı.. Bulunduğun yere, gerçekten tırnaklarınla kazıyarak geldin. Gelişini itiraz edenler vardı ama ben sana ve hak ettiğine inananlar arasındaydım..
Ne var ki talihsiz bir başlangıç yaptın.. Seni göreve getiren o çok umutlu olduğumuz Federasyon, başkanının deneyimsizlik ve yanlış kişilere inanmak yüzünden yaptığı hatalar sonucu devrildi ve sen bu ülkenin gelmiş geçmiş en kötü federasyon başkanı ile işe başlamak zorunda kaldın..
Beşiktaş'ı maddi, manevi, sportif bir çöküntüye uğratan, kulübünden adeta kovulan, geriye hala her gün geçmişten gelen yeni darbeler yiyen bir enkaz bırakan adam, Spor Bakanı'nın ataması ile başkanın oldu. Bir anda, ülkenin en sevilmeyen, en güvenilmeyen ve en inanılmayan, en az saygın federasyonunun hocası haline geldin..
Bunları niye yazıyorum..
"Başarının yolu inançtan geçer.. Toplum sana inanacak, sen çalışma arkadaşlarına ve içinde yer aldığın kuruma inanacaksın.. Ancak o zaman takımın sana inanır.. Ancak o zaman başarılı olursun" da ondan..
Şimdi manzaraya bak, Sevgili Dostum Avcı.. "Dost acı söyler" lafını unutma.. Kendi kişisel menfaatleri için sırtını sıvazlayanlara da sakın kanma.. Yıllarca emek vererek yaptığın "Abdullah Avcı" adı yıkılırsa, onların kaybedeceği bir şey yok. Senin tükenmen umurlarında bile olmaz. Yeni birini bulur, yeni birine yamanır, sürer giderler.. Sürüngenler düşmez, Avcı.. Düşmek, yükselenlere hastır..
Kendi dışında gerçekleşen bu talihsizlik yetmedi.. Seni yanlış yönlendirdiler ve sen de işe yanlış başladın, Avcı..
Göreve geldiğin zaman, gerçek misyonun Türkiye'yi 2014'e götürmek değil, çok daha uzun vadeli bir geleceğe güvenle taşıyacak organizasyonu kurmaktı.
Bu ülkede hiç yapılmayan şeydi bu.. Gelenler hep "Günü kurtarma" peşinde olmuşlardı. Bir tek Piontek "Yepyeni Türkiye" için kolları sıvamıştı, onu da yaşatmamıştık. İkinci hedefin, kamu önündeki asıl popüler görevin de yılların başarısızlığı ve umutsuzluğunu bir kenara itip altında "Abdullah Avcı" imzası bulunan bir takım yaratmaktı.
İkinci amaçta başarılı olmadan, birinciyi gerçekleştirmen mümkün değildi. Çünkü esas misyon devamlılığı gerektiriyordu. Devam etmek için de, başarılı olmak zorundaydın..
"Yepyeni bir Abdullah Avcı Takımı" yaratmak işine çok yanlış başladın.. O yıllardan beri başarısızlıktan başarısızlığa sürüklenen ve artık unutulmak istenen takımın en kötüsünü, kendi takımının tepesine koydun..
Seni bu yüzden eleştirdiğim için bana çok kızdın, biliyorum.. Ama duyguları bırak, gerçeğe bak, Avcı!..
Alex ve Emre, Fenerbahçe'nin iki kaptanıydılar. İkisi de bu sene yollandılar.. Alex giderken yer yerinden oynadı. Emre giderken yaprak kıpırdadı mı?. Saracoğlu'na Kaptan diye çıkardığın Emre için tribünlerden parmak kalkmazken, ayni saatlerde Kadıköy Alex'i uğurlama törenleri yapıyor, maça gelenler de "I love you Alex" diye bağırıyorlardı.. "Niye" diye düşündün mü hiç Avcı?.
Emre, bu ülkenin en sevilmeyen futbolcusudur da ondan.. Galatasaray seyircisi nefret eder, Fener seyircisi kerhen kabullenir, gidince bayram yapar.. Milli takım seyircisi, mutlaka bir "Öfke Kontrol Uzmanı"nın profesyonel yardımına muhtaç bu genci görmek dahi istemez..
İşe onu hem de kaptan yaparak başlayınca, ilk adımda kaybettin, Avcı..
Yepyeni bir takım yapacağına inançlar o anda bitti, tek başına doğru seçimler yaptığına da.. Çünkü Emre'yi kaptan olarak seçenin sen olmadığını herkes biliyordu. Emre seçimi, senin ipleri elinde tutan bir lider olduğun inancına darbe vurdu.
Ardından seri "Tercih Hataları" geldi.. Burak ve Umut'u oynatırken, onların attığı gollerin yaratıcısı ve sezona en iyi başlayan futbolcuların başındaki Selçuk'u, bu sezon takımında bir dakika bile oynamamış Emre için harcamanı izah edemedin.
Volkan'ın sakatlığından kaynaklanan formsuzluğunu görmemek için insanın kör olması gerekirdi. Yılın iki formda kalecisi Trabzonlu Tolga ve Onur'du. Sen onları aklına bile getirmeden, o Volkan'ın yedeğini de milli takıma çağırınca, Trabzon camiasının da haklı ve şiddetli eleştirileri ile karşılaştın. Popülariten ve sana olan inanç biraz daha kayboldu..
Bundan sonra seni kurtaracak, zaman kazandıracak şey sadece alacağın sonuçlardı. Kazansaydın skoru önde tutma geleneği hep yüksek olan medyamız ve onun oluşturduğu kamuoyu sana sabredebilirdi.
Ama birbirinden berbat sonuçlar aldın.. Daha yolun yarısına bile gelmeden "Elveda Brezilya" başlıkları attıran sonuçlar..
Son maçını yazan manşetlerin yanında, senin o Beşiktaş'ı yok eden başkanının kafasındaki yeni hocayı duyuran haberler yer aldı, saniye geçirmeden.. Kimse de şaşmadı.. Çünkü o başkanı kamuoyu iyi tanıyordu. Koca Beşiktaş'ı harcayan, seni niye harcamasın ki?.
Şimdi Sevgili Avcı,
Bu ortama iyi bak.. Böyle bir ortamda, kadroya seçtiğin futbolcunun sana güvenmesine "Bu hoca sağlam, onunla devam edeceğiz. O bizi başarıya götürecek" demesine imkan var mı?.
Güvenilmez federasyon.. Sana durmadan saldıracak medya ve sana tüm inancını yitiren bir kamuoyu içinde, futbolcunun sana inanması mümkün mü?.
Romanya ve Macaristan maçlarını tekrar tekrar izle Avcı?.. Bak bakalım sahada sana inanan, senin için parçalanan, arkadaşlarını da zorlayan kaç futbolcu göreceksin, kaptanın Emre dahil.. "Bitse de gitsek" havasında adamlar, bol bol..
Ortada "Takım" yok Avcı.. Ruh yok.. Birlik yok.. "Biz" yok!.. Bu tabloyu iyi analiz edersen, gerçeği, acı gerçeği görürsün..
11 futbolcunun takım olmasını, "Kenardaki lider" sağlar.. Sen onları takım yapamadın Avcı.. Elinde olmayan sebepler vardı. Kendi hataların üzerine eklendi ve sen "Takım" yapamadın.. İnanılan, inandıran lider olamadın.
Sana olan tüm inançların yitirildiği ortamda bundan böyle başarılı olman da mucize..
İnanç olmayan yerde başarı olmaz..
Takımın sana inanmıyor. Medyan sana inanmıyor, milletin sana inanmıyor.. Arkanda, beş dakika sonra ne olacağı, ne yapacağı bilinmeyen bir garip federasyon sallanıyor..
Nasıl başaracaksın Avcı?.
Kendi adına, ne emeklerle yarattığın Abdullah Avcı adına saygın varsa, bırak sevgili dostum.. Hemen bırak.. Daha fazla yıpranmadan bırak ki, toparlanıp, yeni bir yola çıkabilesin..
..Ve de çıkarsın Avcı!.. Aldığın yaraları, öz eleştirilerin ve zaman tedavi eder, inanıyorum..
İnat ve ısrar edip, kendini öldürmezsen eğer..
Bırak!..
Lütfen!..