Woody Allen'in Radio Days/ Radyo Günleri (1987), radyonun altın günlerini anlatır.. O filmi izlerken "Bizde benzeri yapılsa, kimleri anlatırdık" diye geçirmiştim aklımdan..
Çocukluk ve gençliğime damga vuran, radyo günlerinden.. Televizyonun adını bile masal gibi duyduğumuz devirlerden kimler kalmış aklımda?..
Bizi radyonun başına toplayanlar vardı.. Sesini, anonsunu duyduk mu koştuklarımız.. Hele Anadolu'da gazeteler iki gün sonra geldiği için, programı izlemek kolay olmazdı çünkü.. Haftanın belirli günleri programı olanları ezber bilir, o saatlerde radyonun başında olurduk ailece..
Kimlerdi o efsaneler?.
Bir defa, güreş ve boksu naklen anlatan ve bu iki sporu kaç kuşağa sevdiren Eşref Şefik.. "Türkiye- İsveç" güreştiği geceler hele, babam bir kadeh rakısını da koyardı koltuğunun yanında..
Gene spor spikeri, ama futbol anlatan Muvakkar Ekrem Talu ve Sulhi Garan.. Arkadan Halit Ağabey eklendi tabii.. Kıvanç..
Belgesel deyince, Adil Kürşat!.. Feridun Fazıl Tülbentçi'nin yazdığı "Kahramanlar Geçiyor"u o sunardı, gür sesiyle.. Tam bir destan anlatıcısıydı. Ses tonu büyülerdi..
Eğlencede iki isim "Mutlak" izlenirdi.. Sesle Çizgiler adı altında, akordiyonu eşliğinde harika müzikal mizah yapan Celal Şahin ve de fıkraların en güzellerini anlatan Orhan Boran.. Yıllar sonra farkettim ki, en güzel olan fıkralar değil, Orhan Ağabey'in anlatımıydı..
Çünkü en bildiğim fıkrayı kim bilir kaçıncı kez anlattığı zaman dahi ilgiyle dinler, kahkaha ile gülerdim..
Meselenin fıkra bilmek değil, anlatmak olduğunu Orhan Ağabey'den öğrendim..
Hele geçen yıllar içinde en güzel fıkraları bile rezil eden, çekilmez hale getiren, ama her fırsatta fıkra anlatmayı marifet sayanlar etrafımda çoğaldıkça.. "Ağabey" deyip duruyorum.. Çocukluk ve ilk gençliğimin büyük yıldızı ile yıllar sonra tanıştım.. Önce gazetecilik, sonra Modern Folk Üçlüsü menecerliği, beni o dünyanın içine sokunca, yığınla dostum oldu..
Orhan Ağabey'le ayrı şehirlerde yaşıyorduk. Bu yüzden çok az görüşebiliyorduk, ama ona "Ağabey" diyecek kadar yakın hissediyordum kendimi..
Ölümünün ardından, çok güzel yazılar yazıldı.. Dostları, yakınları, bu ülkenin hele Orhan Ağabeyi yaşamış kalemleri, bu defa "Vefa"nın en güzel örneklerini verdiler.. Onların yazdıklarına ekleyecek bir şey pek bırakmadılar bana.. Bir şeyin altını çizeyim hiç değilse..
Müthiş bir anlatıcı, harika bir sunucu, gazinolarda masası olan bir şovmendi.. Bir yıldızdı.. Ama bunların çok çok ötesinde, "İnsan"dı, Orhan Boran.. Yıldız olup da, insan kalmak çok ama çok zordur..
Orhan Boran hep insan kaldı..
O beyaz mendilli adamı bu kadar sevmem, ondandır!..