Yani harika bir Yaşamdan
Dakikalar çektik, salı günü..
Yaşamdan Dakikalar da değil, başka bir şey.. İlhan Şeşen ve Vedat Sakman ustalar geldiler, gitarlarıyla.. İki müzik sanatçısı değil, iki filozof.. Eskiler.. Hele de yeniler.. Hele de yeniler..
Devlet Tiyatrosuna bir Ömer Hayyam müzikali hazırlıyorlarmış.. Ordan, kendi bestesi bir Hayyam söyledi Vedat.. Öyle kala kaldım.. Bitti, ben bitmedim..
"Şu nakaratı bir daha söylesene" dedim.. Söyledi Vedat..
"Bu satırları bana yaz" dedim.. Çekimden sonra mesajla attı telefonuma..
Hayyam'ın dörtlükleri.. Hayatla ölüm?. Yaşam sandığımız şey?.
Gün bitti.. Kenterler'in yolunu tuttum. Ali aramış bir gün önce.. Poyrazoğlu "Yarın mutlak gel. Hoş bir sürpriz var sana" diye..
Perde Zefirelli'nin o dünyaca ünlü Carmen yorumunun Habanera sahnesiyle açıldı. Arkadaki ekrana yansıyan filmde izliyoruz. Verona Opera Festivalinde.. 350 kişilik bir kadro, atlar, boğalar.. Muhteşem bir yorum.. Devlet parasıyla.. Milyonlar harcamış..
"Devlet opera mı yapar" dedi, Ali.. "İtalya ondan krizde.."
Sonra o Habanera denen müzik türünün Afrikalı yerlilerin yağmur dualarından nasıl çıktığını, kölelik devrinde nasıl Küba'ya, oradan nasıl İspanya'ya taşındığını ve hayatında bir gün İspanya'ya gitmemiş Bizet'nin Paris'teki bir İspanyol Tavernasından dinledikleri ile bu Carmen efsanesini nasıl yarattığını anlattı. Tabii, ilk temsillerin nasıl ve neden fiyasko olduğunu, Bizet'nin Carmen'in alkışlandığını görmeden kahrından öldüğünü de..
Habanera'nın türlü yorumlarından gene filmlerle örnekler verdikten sonra, "Carmen Türkiye'ye de geldi" dedi.. Anlattı..
O zaman İstanbul'da Fransızca yayınlanan gazetelerden bulmuş okumuş.. Olay belgeli..
1880'de Beyoğlu'nda dört opera salonu var. "O zaman İstanbul uygar şehir" dedi.. Bunlardan biri Fransız Tiyatrosu.. Bugün Ferhan Şensoy'un oynadığı sahne..
İngiliz kukla kumpanyası gelmiş. Dünyaca ünlü kukla ustası Holden oynatıyor.. Ama kuklaları insan boyunda ve aynen insan gibi.. Bir Carmen var, dünyalar güzeli.. Hatta şehirde fısıldaşmalar başlıyor.. "Carmen kukla değil, gerçek insan.. Yutturuyorlar.."
Tünelde fotoğrafçı Onnik Efendi var.. Onnik Efendi bu Carmen'e tutuluyor.. Tutulma ne kelime.. Sırılsıklam aşık oluyor.. Oturup Holden'e mektup yazıyor.. "Kumpanyanız oyuncularından Carmen'in dest-i izdivacına talibim.."
Holden elinde mektup soluğu Zaptiye amirinde alıyor..
"Beyoğlu'nda bir sapık var. Başımıza iş açabilir.."
O geceden itibaren Carmen sahneye iki sağda, iki solda dört zaptiye ile çıkıyor.. Temsil bitince Carmen kuklası sandığına kilitleniyor. Kapı da kilitleniyor.
Bir sabah erken Holden tiyatroya geliyor ki, kapı kırık. Sandık da kırık ve içinde Carmen kuklası yok.. Doğru zabıtaya.. Geliyorlar..
İstanbul'da iki karış kar var.. Karda derin ayak izleri.. Tiyatronun arka kapısından çıkıyor, Tünel'e, Onnik Efendi'nin dükkanına gidiyor, izler.. İki katlı bina.. Alt katı dükkan, üst katı ev.. Üst kata çıkıyorlar.. Yatak odası kapısına bir tekme..
Onnik yatakta.. Yanında, telli, duvaklı Carmen, uyuyorlar..
Onnik tutuklanıyor.. Holden, Carmen'i sandıklıyor ve bir daha sahneye çıkarmıyor.. "O artık kirlendi" diyerek..
Hikaye bitiyor mu?.
Hayır.. Ali, Holden'i merak etmiş, İngiltere'de peşine düşmüş. Kardeşinin torunlarını bulmuş.. Öykünün sonunu öğrenmiş..
Holden, Carmen'i İngiltere'de de sandığından çıkarmıyor.. Ta ki..
Ta ki, bir sabah, Holden'i, kucağında Carmen, evinin bahçesinde ölü buluyorlar.. Üzerine gaz yağı dökmüş, "Kirletilmiş" Carmen'e sarılmış, kibriti çakmış..
Kuklaya asıl aşık, Onnik değil, onu yaratan Holden meğer..
Cebimden telefonu çıkardım kuliste.. Ali'ye "Oku" dedim.. "İki saat evvel Vedat okudu, bu Hayyam'ı bize.. Sonra sen bunları anlattın.."
Okudu Ali..
"Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz, Kuklacı felek usta, kuklalar da biz. Oyuna çıkıyoruz birer ikişer,
Bitti mi oyun sandıktayız hepimiz."