Perşembe, Özcan'da (Leventspor Sosyal Tesisleri) neşeli yemeğimizi yedik. Burası ilginç bir yer.. Bir yerel spor kulübünün kendi halinde, ucuz restoranı.. Ama daha bahçeye girdiğinizde, kendinizi City'de sanıyorsunuz.. Bizim Nişantaşı alış veriş merkezi değil. Londra'da, bankacılığın merkezi. Beni yıllar önce City'de gezmeye ve yemeğe davet eden bankacı arkadaşım, "Kravat tak, takım elbise giy" demişti. Gidince anladım. Şehir içinde şehir. Herkes koyu renk takım elbiseli. Kadınlar da koyu renk tayyörler.. Bankacılar böyle giyinirmiş.. Güven veren kılık. Eee.. Banka dediğin güven vermeli.. İş bankacıdan başlıyor. Kıyafet önemli.. Özcan'ın o mütevazi tesisi her öğlen, aynen City.. Koyu renk takım elbiseli erkekler. Koyu renk giymiş kızlar.. İş, Yapı Kredi, Ak Bank kuleleri orda.. Çalışanlar parkın içindeki Özcan'a hava almaya geliyorlar, hem de atıştırıyorlar. O zaman manzara bu..
Eve dönüyoruz.. Ercan "Akşam İş Sanat'taki konsere gidiyor muyuz" dedi. "Ne konseri, nerden biliyorsun" dedim..
"Dün gece, Boğaziçi Albert Long Hall Konserinden çıkmanızı beklerken, Hocanızın şöförü söyledi. Bu gece gidiyorlarmış" dedi..
Hoca, Besim Hocam. Mekteb-i Mülkiye'de rahle-i tedrisinden geçmekle gurur duyduğum Besim Üstünel.. Bizim zamanımızdaki tüllap ağzıyla Besim-i Mütebessim.. Hep gülümserdi. O yaşta, aslan gibi.. Konser kaçırmıyorlar, karı koca, kol kola..
"Besim Hoca gidiyorsa iyi konserdir" dedim. Yasoş'u aradım hemen "Bana İş Sanat'ta yer ayırt bu gece iki tane" diye..
Eve geldim, gazeteleri yayıp, divana uzandım. Benim günlük en hoş saatim. 2 saatlik dinlenme ve okuma..
Bütün gazeteler Kenan Evren'in bir gün önce başlayan davasını manşet yapmış. Sayfalar onunla dolu..
En güzel yazı Radikal'deydi.. Bugün Evren, zerre forsu olmayan 95 yaşında ihtiyarken, aslan kesilip mangalda kül bırakmıyor ya bir takım sözde kahramanlar.. Evren, Evren'ken bir protestoyu anlatmış Radikal'de Enis Tayman. Nefis bir yazı..
18 Eylül'de Milli Güvenlik Konseyi üyeleri Meclis'te yemin edip göreve başlayacaklar. Bir tören düzenlenmiş. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da orada.. Kapanışı onlar yapacaklar.
Şef Gürer Aykal, sopasını kaldırmış, işareti vermiş ve orkestra çalmaya başlamış..
Eroica!..
Beethoven'in 3 numaralı Senfonisi..
Fransa İhtilali'nin bugün, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve hemen her demokrat ülkenin anayasasına giren üç ilkesi vardır.
Özgürlük.. Eşitlik.. Kardeşlik.. (Liberte, egalite, fraternite)
Beethoven bu üç ilkeyi tema alan Üçüncü Senfoni'sini yazıp bitirince birinci sayfasına "Buonoparte" yazıp altını imzalamış. Ama Napolyon kendisini imparator ilan edince, "O da herkesten farksız. Şimdi ihtirasları uğruna tüm insan haklarını ayakları altına alacak, kendisini yükseklerde görüp tiran olacak" demiş ve birinci sayfayı yırtıp atmış.
Gürer Aykal, Enis Tayman'a o günleri anlatmış..
"Ben Cumhuriyete yapılmış bir darbe olan 12 Eylül'de, Eroica'yı çaldırarak, 'Sonunda Cumhuriyete yenik düşeceksiniz' demiştim, kendi dilimde.."
Gürer'in bu çok ince protestosunun farkına varan olmuş mu?. Evet.. Enis onu da yazıyor.. 19 Eylül'de Cumhuriyet'te Yalçın Doğan üstü kapalı da olsa, Eroica'nın öyküsünü yazmış. Ertesi gün Sıkıyönetimden aramışlar. "Bunu neden yazdınız, ne demek istiyorsunuz" demişler.. "Bundan böyle daha dikkatli olun" diye de uyarmışlar.
Gürer Aykal da uyarılmış.. "Bir daha Eroica çalma" demişler ona da uygun bir dille..
Gazeteler bitti. Ünal geldi. Bir şeyler atıştırdık ve arabaya atlayıp İş Sanat'a, konsere geldik.
Münih Oda Orkestrası çalıyordu..
Ne çalıyordu?..
Eroica!..