Her Sevgililer Günü'nde Orhan'ı hatırlarım.. Dünyanın gerçekten en "Sevgili" insanlarından biri olduğu için değil sadece.. 14 Şubat onun doğum günüdür ondan..
Dünya şekeri, dünya kibarı adamı bize bir andıran da, İş Sanat'ın 14 Şubat'a özel şiir geceleri olur.. Böyle gecelerde Metin Belgin, Cahit Sıtkı'nın Dalgın Ölü'sünü mutlak okur ve son dizede biz Ünal'la birbirimize bakar, gülümseriz.. "Ah Orhan ah.." diye mırıldanarak..
Dünyanın en kibar adamıydı gerçekten Orhan.. Hiç unutmam.. O zaman yasak masak yoktu.. Ertekin'in daracık yerinde puroları yakmışız.. Göz gözü görmüyor dumandan.. Orhan piposunu çıkardı cebinden ve yanımdaki kız arkadaşıma sordu..
"Rahatsız eder miyim hanımefendi?."
Ünal'la az saldırmadık, günlerce.. "Ulan bizi ne durumlara düşürdün" diye..
Şimdi pazartesi gecesi, Metin'in gene okuduğu şiire bakar mısınız?.
"Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum."
Yani Orhan, kabrinin yakınından geçen kadının bacaklarını seyreder miydi, bilmem.. Ama o zaman kısa gömlek, düşük pantolon, yani göbek bir karış açık.. Kış günü, içerde elektrik sobaları yanıyor, biz mont kazak oturuyoruz. Önümüzden göbek çıplak kızlar geçiyor.. Orhan bağırdı.. "Yahu şeytan diyor fırla, bu kıza sor, 'Siz hiç üşümez misiniz' diye.."
Ama inanın, kabrinin yanından geçen kadın mendilini düşürse, öldüğünü unutur, kalkıp verecek olur.. Orhan, terk edildi bir gün.. Özel yaşamlara girmem, karışmam.. Ama terkedip gideni öyle seviyordu ki.. Tüm yaşamı onu beklemek üzerine kurulmuştu.. Durmadan eve koşuyordu. "Telefon çalar mı, kapının zili çalar mı" diye.. Yaşamıyordu. Yaşama dönmesi için umudunu kesmesi gerekiyordu, dostları hep biliyorduk.. Gidenle konuştuk.. "Dönme niyetin yoksa, Orhan'la konuş ve kesin bittiğini söyle.. Çok sarsılır ama, toparlar sonra" dedik..
Olmadı.. Boşanma davasının geç açılması, uzaması, Orhan'a hep "Umut" verdi..
Hep bekledi..
Bir sabah yatağında ölü buldular.. Yatağın öbür tarafı bozulmamıştı, zaten, sevdiği gittiğinden beri.. Döndüğünde hazır bulsun diye..
Yatağın üzerine özenle katlanıp konmuş gecelik ve kenarındaki terlikler öyle durdu yıllarca.. Duydum, inanmadım, gittim, Orhan mutfaktayken gizlice dalıp yatak odasına, gözlerimle gördüm.. Öyleydi..
İş Sanat'taki unutulmaz gecede Hakan Gerçeker'in okuduğu gene Cahit Sıtkı şiiri, Desem ki, gene Orhan için yazılmıştı sanki..
"İnan bana sevgilim inan;
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgarlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi fark edemezsen,
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüş seni arıyorum."
Böylesi bir aşk yaşayanlara ne mutlu!..