Maç bitti.. Millet gitti.. Televizyonun "Film" kanallarını dolaşmaya başladım. Tek başıma en sevmediğim şey, bir şey seyretmek.. Sinema, televizyon, konser, hatta sergi.. Paylaşırsan güzel.. Birden Liam Neeson'u gördüm karşımda. Çok severim, takıldım.. Din bile değil, mezhep kavgası ile bölünmüş İrlanda'nın kanlı günlerinden bir gerçek olayın filmiymiş meğer. Liam Neeson, bir Protestan katil.. Katilmiş yani.. 17 yaşındayken bir Katolik yaşıtını pencereden içeri ateş ederek öldürmüş. Bu sırada ölenin 7 yaşındaki kardeşi sokakta top sektiriyor. Her şeye şahit olmuş. Donup kaldığında katille, ölenin kardeşi göz göze gelmişler.. Liam, daha sonra yakalanmış. 12 yıl hapis yatmış çıkmış..
Gelmişiz 2 bin bilmem kaç yılına.. Bir televizyon katili de, olayı başından sonuna izleyen küçük kardeşi de bulmuş. İkisini bir yayında buluşturmaya karar vermiş.. İrlanda'da bir şatoya geliyorlar ikisi de yayın için.. Liam bir geniş odada.. Öteki üst katta.. Önce Liam anlatacak.. Sonra öteki merdivenlerden inip odaya girecek..
Liam konuşmaya başladı benim nefesim kesildi.. Neler söylüyordu bu adam?.. İrlanda'yı mı anlatıyordu.. Bizi mi?.. Müthiş.. Hemen programı karıştırdım. Beş Dakikalık Cennet /Five Minutes of Heaven, ertesi gün gene gösterilecekti. Televizyonu kayıt için ayarladım.. O bölüm kelime kelime kaydedildi.. Buyrun okuyun.. Herkes okusun.. Herkese okutulsun..
Hatta TRT, o filmi alsın, tüm kanallarında her gece göstersin.. Kürtçe dahil..
İşte o sözler..
"Dönüştüğüm adamı anlatmam için önceden nasıl biri olduğumu bilmeniz gerekir. Protestan örgüte katıldığımda 14 yaşındaydım. Silahlı çeteye katıldığımda ise 15.. Sokaklarda her hafta isyanlar çıkar, molotof kokteylleri atılırdı. Sadece bizim şehrimizde olmuyordu. Eve dönüp televizyonu açtığınızda diğer bütün şehirlerde de aynı şeylerin olduğunu görebilirdiniz. Sanki kuşatma altında gibiydik. Dostlarımızın babaları ve kardeşleri sokaklarda öldürülüyordu ve hepimiz bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyorduk. Hepimiz bu işte birlikteydik ve bir şeyler yapmalıydık. Unutmamanız, anlamanız gereken şey o günkü zihniyetti.
Bir kere terörü kabul edip bir örgüte veya guruba dahil oldun mu, gözün hiçbir şeyi görmez. Artık sadece senin davan önemlidir. Onların, Katoliklerin davası bir hiçtir. Öldürülen, acı çeken ve yardıma muhtaç olan yalnızca senin halkındır. Katoliklerin öldürülmesini hiç düşünmezsin bile.
Böylece yerel komutanımız Samy'ye gidip, bir Katolik öldürmek istediğimi söylemem benim için yanlış bir şey değildi. Benim kafamda bu gerekli, adil, doğru ve iyi bir şeydi. O eve gittiğimde, sokakta bir çocuk vardı. Orada olmasını hiç beklemiyordum ama, oradaydı işte. Ama yalnızca bir an baktım çünkü bir işim vardı. Öldürdüğüm adamın kardeşi olduğunu bilseydim, onu da aynı şekilde, vururdum. Kafa yapım böyleydi. Madem dişe diş, neden biri daha eksilmesin ki! İşte durum böyleydi. Daha 17 yaşındaydım. Küçüklüğümden beri halkımın savaştığını görürdüm. Arkadaşlarımın yanında yer almam normaldi. Ama yaptığımız tel örgülerin üzerinden taş fırlatmak değil, kurşun sıkmaktı.
İnsanlara söylemek istediğim şu..
Toplumun yapması gereken, insanların örgüte katılma noktasına gelmesini engellemektir. Çünkü o noktaya geldiğinizde artık çok geçtir. Kimse sizi durduramaz, kimse sizin fikrinizi değiştiremez. Ve bir kez girdiniz mi her şeyi yapabilirsiniz. Karşı taraftan birini öldürürsünüz. Çünkü doğru olan budur.
Bir kez adamınız örgüte katıldı mı, toplum onu kaybetmiştir. İhtiyacı olan şey, yanındaki insanların örgüte girmesini önleyecek sözlerini duymaktır.
Benim yanımda bunu söyleyen yoktu, benim semtimde kimse yoktu. Mahallemde de yoktu. Kimse bana öldürmenin doğru olduğundan başka şey söylemedi.
Diğer sözleri duyduğumdaysa hapishanedeydim.
Şimdi de Müslüman çocuklar benim o gün olduğum gibiler. Öldürmenin doğru olduğunu düşünmelerini engelleyecek o sesleri şimdi duymaları gerekiyor. Kendilerinden olanların 'Hayır' demesi gerekiyor. Ben olsam buna para yatırırdım. Ülkedeki her camide bu seslerin duyulmasını sağlardım.
Eve döndüğümde annem ve babam televizyon izliyorlardı ve haberlerde vurduğum adamın öldüğü yayınlandı. Öyle heyecanlandım ki, tebrikleri kabul etmek için sabırsızlanıyordum. Samy gelecek ve kapımı çalacaktı. Beni sokağa çıkarak ve gururla bara götürecekti. Herkes ayağa kalkıp beni alkışlayacaktı. Bunun için, bunun için herkesi vurabilirdim.
Bu nedenle beni dinleyen herkese diyorum ki..
Çocukları masum ve dürüst bir adamı kafasından vurmaya kesinlikle inandırmayın."