İstanbul Şehir Tiyatrolarını bu seçimlerinden dolayı yürekten kutluyorum.. Bu kurumun sahibi durumundaki İstanbul Anakent Belediyesini ve Başkanı Kadir Topbaş'ı da..
Rosenbergler Ölmemeli gibi dünya durdukça duracak ölümsüz bir oyunu sahneledikleri için..
Mesele, bazılarının sandıkları gibi Rosenbergler'in başına gelenler değil.. Onların suçlu, ya da suçsuz oldukları değil.. Mesele onların üzerinden yargının siyasallaşmasını tartışmak.
Socrates, Rosenberg'di..
Galileo, Rosenberg'di.. Engizisyon mahkemelerinde işkenceler görerek yargılananlar, Rosenbergler'di..
Salem'de "Cadı" diye yakılanlar, Rosenbergler'di..
McCarthy döneminde soruşturulanlar, paçayı kurtarmak için ideal arkadaşlarını ihbar edenler ve edilenler (Mesela ihbarcı Elia Kazan, mesela ihbar edilen Edward Dmytryk) Rosenbergler'di.. Yargının siyasallaşmasının kurbanlarıydı hepsi.. Her zaman, her yerde..
Toplumların oluşması, yargı gücünün ortaya çıkması ile başlamıştır, "Yargının siyasallaşması!.."
Ve dünyanın her toplumunda, her devirde olagelmiştir.. Sadece, faşist, komünist rejimlerde, sadece tiranlık ve diktatörlüklerde değil, en demokrat, en liberal ülkelerde de..
Günümüz Türkiye'sinde de "Yargının siyasallaşması" tartışılıyor.. Tam bu tartışmaların ortasında Rosenbergler Ölmemeli'yi sahneye koymak işte bu sebeple alkışa layık..
Kısa bir özet önce..
Julius Rosenberg 1950 yılında bir sabah ifade vermek üzere evinden alındı.
Ayrılırken, karısına "Akşam görüşürüz" dedi.. 19 Haziran 1953'te görüştüler..
Elektrikli sandalyeye oturmadan az önce..
İkisi de "Atom Bombası planlarını Sovyetler'e göndermekle" suçlandılar.
Rosenbergler suçlu muydu, suçsuz mu?.. Hâl tartışılıyor. Savcıların elinde suçu kanıtlayacak tek delil yoktu. Bu sebeple "İtiraf" için pazarlığa oturdular. "İdamdan kurtulur, 30 yıl yersiniz" dediler. Daha sonra "20"ye indiler. Ama Rosenbergler "Biz suçsuzuz" demekte ısrarlıydılar. İdam kararı çıktı ve uygulandı.
Savcılar, Julius Rosenberg'in Amerikan Komünist Partisi üyeliğini, yakın akraba ve arkadaşlarının "İtiraflar"ını mahkemeye sundular. En büyük güçlerini de, Rosenbergler'in bir açıklamasından aldılar.. "Sovyetler'in de atom bombası yapmaları, dünyayı nükleer savaştan kurtarmıştır. Şimdi artık kimse bu bombayı kullanmaya cesaret edemez.."
Yıllar sonra, Fransız tarihçisi Alain Decaux, uzun araştırmalarını değerlendirip "Rosenbergler Ölmemeli" adlı oyunu yazdı. Yıl 1968'di.. Tüm dünyanın kaynadığı o ünlü "68" yılları. Bu hava içinde oyun "Atom Bombası" gibi patladı. Dünyanın her yerinden ses getirdi. Rosenbergler dünya çapında şöhrete ulaştı. Bu arada, Genco Erkal ve Ayla Alganlı oyunla, Türkiye de onlarla tanıştı.
Rosenbergler üzerinden yargının siyasallaşması, küresel tartışmalara yol açtı.. Bu konuda en güzel yazılardan biri, idamlarının 50'nci yılında (19 Haziran 2003) New York Times'da çıktı. Baş yazıda, aynen şöyle deniyordu..
"Rosenbergler davası Amerikan tarihini hep rahatsız edecek ve bize bir ulusun isteriye kapılması halinde 'Adaletsizlik'in her zaman başa gelebileceğini hatırlatacaktır.."
Bu isterinin nelere mal olduğunu McCarthy dönemini yaşayanlar, araştıranlar iyi bilirler..
Ben, hem de o kıyametler kopardığı devirde Rosenbergler'i izlemiş, ama bu kadar etkilenmemiştim. Genco ve Ayla'nın yorumları pek bir ağdalıydı da, belki de ondan..
Orhan Alkaya, müthiş bir yorum getirmiş oyuna.. Bir defa sahneyi dörde bölmüş, yüz ifadelerini yakın çekimle, canlı yansıtan kameralar kullanmış.. Öyle bir hız, tempo vermiş ki, aslında durağan oyuna, günümüzün o müthiş hıza alışmış televizyon seyircisinin önüne, bir dizi koymuş adeta..
İkincisi.. Julius da, Ethel de, kesinlikle rol kesmiyorlar.. Böyle olunca, "Sıradan" insanlar haline geliyorlar.. Yani "Sen, ben" de olabiliriz.. Tabii, bu oyunun etkisini müthiş çarpıcı getiriyor.
Orhan'ın yorumu abartmıyorum gerçekten, dünya çapında.. Bir hatası var bence.. Başa ve sona "İlk ve Son Sözler" diye eklediği müzikli bölümler.. Hadi "Prolog" neyse.. Ama Epilog, oyunun o çok çarpıcı finalinin etkisini azaltıyor.. Işıklar sönerken heyecanla ayağa fırlamaya ve alkışlamaya hazırlanan (Salon tıklım tıklım doluydu gene) seyirciyi söndürüyor.. Orhan o şarkıdan vazgeçemiyorsa, ikinci perdeye özsöz yapsın, final ayakta kalsın..
Rosenbergler'de Aslıhan Kandemir ve Mert Tanık, hiç teatral olmadan, olmaya davranmadan harikaydılar. Kısa rolleri içinde Yargıçta Mazlum Kiper ve radyo spikerinde Yeşim Koçak olağanüstü tiplemeler yaptılar. Savcıda Murat Coşkuner, FBI ajanlarında Ali Gökmen Altuğ ve Ozan Gözel, ihbarcı şahitlerde Kutay Kırşehirlioğlu, Buket Yanmaz Kubilay, avukatta Ali Mert Yavuzcan'ın adlarını anmasam haksızlık etmiş olurum. Bir de sürpriz.. Bizim kuşağın Komiser Enright sesiyle tanıyıp sevdiği (McMillan ve Karısı dizisi) Osman Gidişoğlu McCarthy olarak çıktı karşımıza..
Barış Dinçel'in dekorları, Orhan'ın yorumu içinde fevkaladeydi.. Canan Göknil, spikeri giydirirken özellikle, tam havasını bulmuştu.
Rosenbergler Ölmemeli, yılın kaçırılmaması gereken oyunlarından..
Mutlak, ama mutlak görün!..
Sonra da tartışın.. Rosenbergler'i değil.. Günümüzü..