Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Siyaset, ulusların arasına girmez!..

Dikkat buyurun.. Başlıkta "Girmez" diyorum.. "Girmemeli" değil.. İlk ifade bir gerçek.. İkinci ifade bir temenni çünkü..
Ben girmediğini, giremediğini biliyorum.. Gördüm, yaşadım..
Yunanistan mesela..
Kıyametlerin koptuğu dönemlerde gittim bu ülkeye.. Anılarım hep çok güzel.. Öyle güzel ki, "Eğer Türkiye dışında yaşamak zorunda olsaydım, Yunanistan'ı seçerdim" diye yazdım.. Atina..
Adalar.. Batı Trakya.. Hep kendimi evimde hissettiğim yerler oldu.
Hissettirdiler çünkü..
Yüzlerce örnek anlatabilirim..
İkisini nakledeyim..
1979.. Kıbrıs gerginliği siyasal olarak doruklarda.. Atina'dayız..
Balkan Oyunları'nın 40. Yılı mı ne.. İlk gün Kenan'la (Onuk..
Nur içinde yatsın) birlikte taksiye bindik.. Günler kötü ya.. Ne olur ne olmaz.. Türkçe konuşmayalım dedik.. İngilizce laflıyoruz. Şoför birden sordu.. "Türk müsünüz?.." "Hayır" demeyi de yediremedim.. "Evet" dedim.. Adam zank diye el frenini çekti. Bize "İnin" dedi.. "Vay küstah.. Türküz diye bizi götürmüyor" diye düşünerek indim. Kenan da indi. Baktım şoför de iniyor.. Tam şenlik derken adam önce Kenan'ın, sonra benim boynuma sarıldı.. "Benim Türk kardeşlerim, siyaset bizi düşman yapamaz" dedi.. Tekrar bindirdi. Otele kadar getirdi.
İnerken kartını uzattı. "Burda telefonum var, ne zaman araba lazım olursa beni arayın" dedi.. Uzattığımız parayı da almadı..
İki gece sonra Plaka'ya gitmeye karar verdik. Kahraman Ağabey (Babçum), Abdüş (Yücelman) de vardı.. Bir kenara oturduk..
Mekan çılgın gibi eğleniyor..
Yunanlılar iyi eğlenir.. Herkes herkesle dans ediyor.. Bir bizim masa oturuyor. El çırpmalara bile katılmıyor..
Solist kız çaktı işi.. Masamıza geldi.. "Türk müsünüz" dedi.. "Evet" dedik..
Mikrofona döndü.. Bizi işaret etti.. "Şurada Türk kardeşlerimiz var. Kendilerini yabancı sanıyor ve eğlenmiyorlar..
Hadi onları eğlendirelim"
dedi.
Orkestraya işaret etti.. "Çiftetelli Türkika" diye ünlü o Şinanay türküsüne girdiler. Yan masadan bir genç kız kalktı, masamıza geldi.
Bana elini uzattı. Piste yürüdük, baktım Kahraman Ağabey usul usul tüyüyor.. "Nereye" demişler.. "Uluç da piste çıktıysa sıra kesin bana gelir, kaçıyorum" demiş..
İsrail..
Fazıl Say'la gittik.. Konser salonu 3500 kişilik.. Boş yer yok. Alkış kıyamet.. Tel Aviv, Kudüs sokaklarında dolaşıyoruz.. Fazıl'ı herkes tanıyor. Bir saygı, bir sevgi halesi etrafımızda.. Yığınla Türkiye'den göçmüş, daha doğrusu göçmek zorunda bırakılmış insanların arasındayız oysa.. Boynumuza sarılmalarında "Vatan" hasreti var adeta.. Rusya..
1980'de gittim ilk. Soğuk savaşın en korkunç günleri.. "Moskof" diye yeri yerinden oynattığımız yıllar.. Orda da Brejnev, Batı nefreti aşılıyor.. Güya.. "Türküm" diye her yerde gördüğüm itibarı unutamam..
Siyaset başka şeydir.. Milletlerin dostluğu başka..
Savaşlar bile engellemez onu..
Sarkozy diye birinin üç oy için çıkardığı yasa, tarih boyu süren Türk- Fransız dostluğunu yaralamaz..
Hugoları, Sartreları, Camusleri yaratan ülkede, yarın "J'âccuse/ İtham ediyorum" diyen bir Zola daha çıkacaktır, hiç şüpheniz olmasın..
Protesto edelim.. Bu siyaseti protesto edelim.. Hakkımız..
Ama soğukkanlı olarak..
Ama hedefe Fransız ulusunu oturtmadan..
Sarkozy'nin yasası "İnsan hakları"na aykırı.. Doğru.. Ama dünyaya "İnsan Hakkı" diye bir hak olduğunu öğreten de Fransızlar değil mi?. "Özgürlük, Eşitlik, Adalet" kavramlarını tarihe onlar çakmadılar mı?. Fransız İhtilali'nin parolasında bu üçüne ek bir sözcük daha vardır, unutmayalım..
Kardeşlik!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA