Ayşe dün gene enfes bir yazı yazmış.. "Dizi yok.. Telefonun dozu düşük.. Twitter ha var, ha yok kıvamdayken ben neden hâlâ hayata yetişemiyorum?.."
Hani ben kendi icadımız teknolojinin esiri olarak, hayattan, çevremizden, en yakınlarımızdan kopup, sanal milyonlar içinde, yapayalnız kaldığımızı anlatmıştım ya.. Yaşamaya vakit bırakmadığımızı.. Ona cevaben..
***
Ünlü anekdottur. Ben de bir kaç kez yazdım.. George Simenon, bütün romanlarını Eyfel Kulesi'nin altıncı katında bir kafe restoran var, orda yazarmış. Gazeteciler "Üstad bu kuleyi bu kadar çok mu seviyorsunuz" demişler.. "Tam tersine" diye yanıt vermiş, Simenon.. "Bu lanet kulenin Paris'te görünmediği tek yer burası.."
"Mutluluğu arıyor, arıyor da bir türlü bulamıyorsanız, belki de içindesinizdir de ondandır" derim ben, yıllardan beri..
Sevgili Ayşe,
Teknolojiyi bu kadar dışlamana rağmen hayata yetişemiyorsan ne mutlu sana.. Demek hayatın güzelliklerinin, onun sana sunduğu şansların, fırsatların hepsinin olmasa da pek çoğunun farkındasın.. Bu yetenek her insanda yoktur çünkü.. Farkında olduğun her şeyi yakalamak istiyorsun. Yakalayamıyorsun ve üzülüyorsun.. Hayatı kovalamaktan yorgun, baygın düşüyor ve şikâyet ediyorsun..
"Yaşasın.. Hayatı yakalayamıyorum" diye zıp zıp zıplayacağına..
Hayat zamanlıdır Ayşe.. Sürelidir.. Ne kadar uzun yaşarsan yaşa, sonsuzluk içinde yaşam bir göz kırpma bile değildir.. Ama bu kısa hayatın insana sundukları, yani farkında olana sundukları sonsuzdur.. O yüzden işte, tam da o yüzden yetişmen asla mümkün değildir..
Sevgili Ayşe?..
Sesin ve kulağın olmasa, şarkıcı olabilir miydin?. Yeteneğin olmasa söz yazabilir besteleyebilir miydin?. Çok seçkin bir ailede büyümesen, bu eğitimi, bu görgüyü alabilir, yeteneklerini bunlara ekleyip, bugün bu ülkenin en okunan yazarlarından biri olabilir miydin?.
Çıkar, Tanrı'nın sana verdiği bu imkânları hayatından.. Geriye, çamaşırı, bulaşığı yıkar, yemek ve ütü yaparken, televizyona bakıp "Ne pişirsem, ne giysem" şovlarına göz atan, akşam eve gelen kocası ve çocuklarının önüne güzel bir masa kurduğu için mutlu olan, yemekten sonra çocukları yatırıp kocanla divana yerleşip "Aşk-ı Memnu" izleyip, yatağa giden bir kadın olarak kalır ve hayata hem de öyle yetişir, hatta önüne geçerdin ki, hayallerin bile olmazdı, geceleri kuracak..
Şimdi her gün yapacağın, yapabileceğin, yapman gereken tonla şey var.. Bir de, bunların dışında hayatın sana keyif için sundukları..
Ben çocukken evde radyo bile yoktu. Bir kurgulu gramofon, 15 taş plak.. Bugün çakmak kadar alette 15 bin müzik parçası dolu.. Ne istersen, ne zaman istersen dinle.. DVD'ler sinemayı eve getirdi.: Yüzlerce, binlerce film.. Kitaplar.. Satın alman, kütüphaneye gitmen gerekmez. İnternet.. Tık.. Elinde..
Her mahallede 10 salonlu sinemalar.. Filmler Hollywood'dan önce İstanbul'da oynuyor..
Tiyatrolar tonla.. Opera, bale yanı başında.. Dostlar, arkadaşlar.. Daha neler neler..
Hepsine birden yetişmek mümkün değil, tamam.. Ama hepsi var.. Hepsi var Ayşe.. Onun için yetişemiyorsun.. Ama şu imkâna sahipsin..
O gün, o saat havana neye uygunsa onu yapabilirsin.. Öyle bir şansın var, yetişmediğin hayatta..
"Bugün tiyatro havam yok.. Sinemaya gideyim.. Offf.. Bugün Almodovar çekemem.. Yılbaşı Gecesi'ne gidip mutluluk öyküleri ile eğleneyim, hoşça vakit geçireyim.. Iıh.. Kızları arayayım.. Bebek'te denize bakarak kahve içelim. Tweetçi değillerse, sohbet bile ederiz, bir iki kelime.."
Hayat çok, bitmez tükenmez, sonsuz fırsat ve imkânlarla dolu Ayşe.. Ve sana karşı çok cömert.. Canın isterse kalkıp New York'a uçup müzikal bile izleyebilirsin..
Yapacağın şey, hepsine birden yetişmek gibi bir imkânsızın içinde kahrolmak değil, canın hangisini istiyorsa seçip onu yapmak ve "Mutlu bana istediğimi yapabiliyorum" demek..
Yapamadıklarının tatminsizliğini değil, yetişebildiklerinin mutluluğunu yaşamak..
Sana bütün bunları sunan hayata asla nankörlük etme, Ayşe..
Eyfel'i arama.. Kaçıncı katında durduğunu keşfetmeye çalış!..