50 seneyi geçmiş, ben Kadıköy Çarşısı'ndan geçmeyeli.. Güven "İstanbul'un en güzel yerlerinden biri" deyince, özlem gidermeye karar verdik.. Ertekin ve Ünal'ı da alıp yollara düştük..
Bir sene İstanbul Üniversitesi'nde okudum, Mülkiye'den evvel.. Necati Dayımlarda kalırdım.. Gürcan Bilgiç'in babası.. Gürcan falan yok o zaman.. Altıyol'da bir ahşap Rum evinde otururduk. Ev sahipleri giriş katında.. Kapı tek.. Anahtarla girdim mi, ailenin salonunda bulurdum kendimi.. Onlara bir selam.. Merdivenlere yürürdüm. Öylesine iç içeydik.. Sonra duydum.. Göçmüşler.. O güzelim ev de yıkılmış, yerine bir beton yığını dikilmiş..
Sabahları vapura yetişmek için koşarken, Çarşı'nın içinden geçerdim, her gün.. Ondan iyi bilirim, çarşıyı ve dünya tatlısı Anadolu insanlarını.. Sabri Ağabey'in (Nur içinde yatsın, Kiraz.. Önce kaleci, sonra antrenör) manav dükkânı vardı. Koşarken uzattığı elmayı alırdım..
Az ilerde Bilgeoğlu vardı. Zamanın en ünlü Antepli baklavacısı.. Ankara'ya gidiyorsam eğer, Bilgeoğlu'ndan bir kutu baklava alırdım.. Annem bayılırdı. Ordan iskele.. İskelede kayıklar dururdu, içinde Sivaslı kayıkçılar.. Biner ve rica ederdim, "Ben çekeyim" diye.. Hemen bırakırdı, kürekleri. Karşı Haydarpaşa.. Tren.. Ankara..
Bilgeoğlu'ndan en çok aldığım da, Anteb'in meşhur un kurabiyesiydi, vapurda kahvaltı yerine.. Tadına doyulmaz.. Bir de Baylan pastanesi vardı.. Efsane.. Çok duyardım, ama hiç girmedim içine..
Bir defa param yoktu.. İkincisi götürecek sevgilim. Sevgilin yoksa, oturup iç çekerek, el ele oturanlara seyretmenin ne âlemi var ki?.
Arabayı az ilerde terk edip yürüyerek çarşıya girdik.. Nasıl cıvıl cıvıl. Sanırsınız panayır meydanı.. Hafta arası üstelik, gene de yürüyecek yol yok nerdeyse.. Manavlar, aktarlar, kasaplar, balıkçılar, lokantalar kahveler, kafeler.. Aklınıza ne gelirse..
Ve en güzeli..
Dünya insanlığı her gün unutturan bir gelişme içindeyken, Anadolu'nun o güzel insanı benim çarşımda aynen duruyor, 50 yıl sonra..
Sabah gazetesinin asansöründe kendi meslektaşlarım gözlerini duvara ve tavana dikerken, o çarşının insanları, gözünüzün içine bakıp öyle candan bir "Merhaba" diyorlar ki, cana can katıyor..
3 saate yakın yürüdük. 85 yaşındaki Ertekin 3 saat yürüdü, anlayın.. Herkesle "Merhaba!.." Herkes bir şeyler ikram etmek istiyor.. Çay, kahve.. Şeker, çikolata.. "Teşekkür" demekten yorulduk.. Ama bir manav kardeşim (Gerzek kafam, adını almadım..) "Bu narı tatmadan sizi bırakmam" dedi.. "Gazipaşa narı bu.."
O narı iyi bilirim.. Orada yaşadığı yıllarda Fikret Ağabey (Otyam) tanıttı bana.. Bahçesinden toplar bana yollardı kargo ile.. Gazipaşa narı, dünyanın çekirdeksiz tek narıdır. Yemeğe doyamazsınız. Nadirdir ve pahalıdır.. Koskoca bir narı parçalayıp dağıttı bize.. Sarılıştık, lezzetli lezzetli.. Yürüdük.. Köşede Bilgeoğlu duruyor aynen.. Bizi görünce fırladılar.. "İlle buyuracaksınız.."
Buyuralım da, Ertekin de, Güven de, ben de şeker hastasıyız. Nasıl buyuracağız?..
İlle de girdik.. En az şekerli ezme.. Enfes bir fıstık ezmesi ikram ettiler.. Öf ki öf..
..Ve Baylan.. Orda öyle duruyor.. Gireceğim bu defa.. 50 yıl ertelemişim. Bu defa gireceğim. Gene sevgilim yok ama, sevgili dostlarım var, hiç değilse..
Girdik..
Az sonra.. Yani yarın..