"Git gide artıyor yalnızlığımız" diye bitiyordu, Erdal Müdürümün yazısı dün.. Yani insana kitap yazdırır..
Zaten yalnızız bir defa.. O yalnızlık da giderek artıyor..
Niye böyle oluyor?.. Çünkü iletişim çağı insanları yalnızlaştırdı. Dostlar, yakınlar, sevdikler, hatta sevgililer, birbirleri ile geçirecekleri vakti, twitter yazarak, facebooklar dolaşarak ziyan ediyorlar.. Görerek, en önemlisi dokunarak, duyuların en güçlüsü, en önemlisi, dokunarak sohbetlerin yerini, Allahın belası bir cep telefonu, belanın da belası chatleşmek aldı..
Baş başa oturup iki laf etmenin keyfi bitti.. "Bir cümle yazıyorum. 100 bin kişi okuyor" mastürbasyonunun verdiği zevk insanları esir aldı.. Kendi kendimizi tatmin ediyoruz artık.. Elimizde vibratör yerine cep telefonları, cep bilgisayarları var, o kadar!..
Böyle olunca, dostlar, yakınlar, sevdikler, ancak ve ancak çok zorunlu anlarda bir araya geliyorlar..
Düğünler ve cenazelerde..
İşte o düğün ve cenazelerde yalnızlığımızın gide gide arttığını hissediyoruz..
Şairin dediği gibi, "Orda bir dost var uzakta.. Gitmesek de, görmesek de o dost bizim dostumuz" ya.. Kaç aydır, kaç yıldır görmediğimiz aklımıza gelmiyor.. "Var" o çünkü..
Sonra, bir düğünde bakıyorsunuz.. Bazıları eksilmiş.. Gelecek düğünde kimler eksik olacak acaba?..
Bir cenazede bakıyorsunuz.. Bir dost orda yatıyor.. Son görevi sizi bir cami avlusunda toplamak olmuş.. Yarın kim olacak acaba, musalla taşında..
Ve dehşet içinde fark ediyorsunuz k, yalnızlığınız artıyor. Durmadan artıyor!..
***
Tuncer Bicioğlu gitti.. 40 yılı aşar dostluğumuz.. İkimiz de Ankara'da başladık işe.. Ama tanışmamız çaylaklık dönemlerinde olmadı.. O İstanbul'a gitti.. Gazetede kaldı, ama gazeteciliği bıraktı. Reklam Müdürü oldu.. O devirde "O da ne" dedirten bir makam.. Gazetelerde öyle bir müdür yoktu ki.. Hürriyet ilk, Tuncer daha da ilkti.. Bir imparatorluk kurdu resmen..
Ben, Ankara'da Delta Ajans'ta Cüneyt Ağabeyle çalışıyorum.. Büyük bir kampanya aldık.. Yarısı Hürriyet'e gidecek. Müşteri öyle istiyor.. Beş tam sayfa..
Hürriyet elimizi öper sanırsınız.. Kazın ayağı öyle değildi, Tuncer'in gazetesinde.. İlan parasını peşin ödemeniz bile yetmiyordu. Rezervasyon yaptırmanız gerekiyordu. O hale getirmişti Tuncer işleri.. Cüneyt Ağabey İstanbul'a yolladı beni, yerleri sağlama almak için.. "Tuncer Beye de selam söyle benden, Ankara'dan arkadaşımdır" dedi.. Torpille beş tam sayfa vereceğiz, para peşin..
Hürriyet'in Cağaloğlu'ndaki efsane binasına ilk girişimdir.. Kapıda kestiler yolumuzu.. Bekledik.. Sonra çıktık.. Bir sekreter odası.. Bunları gazetecilik hayatımda ilk defa görüyorum.. Bekledik.. Nihayet Tuncer Bey'in odasına alındık..
İşte o Tuncer, can arkadaşım oldu yıllar içinde.. Sonra Sabah'ta buluştuk, bir daha ayrılmamacasına..
Bugün ayrılacağız. Bu yazıya nokta koyup, gazetenin önüne ineceğim.. Sabah'a son kez gelen Tuncer'i karşılamak ve uğurlamak için..
İkinci cenaze
Özcan Sandıkçıoğlu'nunkiydi.. Onunla tanışmam bir güzellik yarışmasında oldu, 80'li yıllarda.. Ben Erkekçe Dergisini yönetiyorum. O Miss Turkey yarışmalarını.. İkimizin de işi güzel kadınlar.. Çakışmamak mümkün mü?. Özcan telefonla aradı bir gün beni.. Jüri üyeliği teklif etmek için.. Tanıştık.. Sonra "Nöbetçi jüri" oldum nerdeyse.. Hemen her yıl.. Bugün işleri devralan oğlu Can kucağımızda büyüdü, o yıllar içinde..
Teşvikiye'de Can'ı kucaklarken "Artık zor olacak" dedim.. Özcansız zor olacak gerçekten.. Onun her zaman içi gülen gözlerini çok arayacağız..
Düğün.. Galip evlendi.. Genç spor yazarımız
Galip Öztürk.. Ama Galip benim için, Nevzat'ın oğlu.. Nevzat da Ercan demek.. Ercan Arıklı.. Patronun sağ koluydu.. Ya da kahyası.. Ya da en sevdiği dostu, en yakını.. Ercan'dan kalan yaşayan anı!..
Muhteşem bir aileydik Gelişimciler.. Gelişim kapandı, aile devam etti.. Ercan gitti, biliyorum aile gene var..
Ama nerde?..
Giderek artan yalnızlığımız içinde, nerde olduklarını ya cenazelerde görüyor, ya düğünlerde duyuyoruz!..