İnci Aksoy'la sohbet ediyoruz, Ortaköy'de.. Kurduğu Ekav TV (www.ekavart.tv) üç yaşına girmiş. Kültür ve sanat olaylarını izlemek ve duyurmak amacıyla internet üzerinden yayın yapan televizyonun günlük ortalama tıklanma sayısı 6 bin..
Biri bendeniz tabii.. İstanbul'da, Türkiye'de, dünyada olanları izliyorsunuz.. İnsanı biraz tembelliğe itiyor. Sergiyi oturduğunuz yerden geziyorsunuz çünkü. Ama tersi de oluyor.. Haberiniz dahi olmayan bir sergiyi Ekav'da görüyorsunuz. Görüntüler sizi kesmiyor.. Öyle heyecanlanıyorsunuz ki, kalkıp yollara düşüyorsunuz..
İnci "İstanbul nasıl bir kültür kenti oluyor, değil mi" dedi..
Yani geceleri nereye gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Hemen her gece, iki, hatta bazen üç yerden birini seçmek zorunda kalıyorsunuz, öbür ikisi de lügatınızda "Kaçmaz" diye yazarken..
..Ve de bunlar, Türkiye için bayağı pahalı olaylar.. Hele ailecek gidiyorsanız.. Ve gittiğim her yer dolu..
Paul Simon konseri, Açık Havada.. Dışarı tıklım tıklım. Kuyruklar yüz metreye varmış.. İki adımda bir karaborsacı.. 3 misli, beş misli fiyat istiyor..
İçerde merdivenlere oturmuş insanlar.. 70 yaşındaki sanatçıyı dinlemeye benim gitmem normal.. The Sound of Silence, Bridge over Troubled Water, Mrs. Robinson'la ne aşklar yaşadık, 40 yıl önce..
Ama etraftaki yığınla 15 yaşındaki gence ne demeli?.. Anne annelerinden mi öğrendiler bu şarkıları?..
Paul, 8 kişilik bir orkestrayla çıktı sahneye.. Hangi sekiz.. Seksen sekiz.. Yahu adamların her biri, eline verdiğin her şeyi çalıyor.. Klavye, saks, yan flüt, kaval, duduk, davul, ritm aletleri.. Aklınıza ne gelirse.. Davulcu bası kapıyor.. Piyanist sopaları alıp, trampet çalıyor, gümbür gümbür.. Ve de hepsi enfes vokal yapıyorlar..
Çıkarken Sedat Ergin'e "Bizi kandırıyorlar galiba" dedim.. "Müzik buysa, bizim dinlediklerimiz ne?.."
Ama gecenin doruk noktası, Paul'un arkasındaki bu muhteşem sekiz adamın kaybolduğu andı..
Tek başına kaldı, loş sahnede.. Elinde ispanyol gitarı.. Ve o müthiş müzikle dolmuş, taşmış kulaklarımıza "Sessizliğin sesi" akmaya başladı.. The Sound of Silence.. Yıl 1964!.. Paul Simon'un Kennedy'nin öldürülmesinin ardından yazdığı şarkıyı, gene tek akustik gitar eşliğinde, zamanın ünlü folk düosu olarak, Art Garfunkel ile birlikte söylemişlerdi.. Ahmet'le (Kışlalı tabii) ev partilerimizde, en gözde plaktı..
Yıl 2011.. Artık düo değiller.. Paul, gitarı ile tek başına.. Ama yedi bine yakın insanın tıkış tıkış oturduğu Açık Havada sinek uçsa, kanat sesi duyulur.. Sessizliğin Sesi, öyle çarptı, yediden yetmişe, herkesi..
80 dakika konseri, 40 dakika "Bis" izler mi?.
İzler.. Çünkü Paul ve arkadaşları konser vermediler aslında.. 9 dost bir araya gelmişler, eğleniyorlar. Görüntü o.. Canlarının istediği şarkıyı, canlarının istediği sazla, canlarının istediği gibi çalıp söylüyorlar sanki.. Haa.. O arada binlerce insan da onları seyrediyormuş meğer..
Sen eğlenirsen, seni izleyen de eğlenir.. Gösteri sanatlarının sırrı bu..
Paul ve arkadaşları müthiş eğlendiler, biz de müthiş bir müzik gecesi yaşadık.
Hani "Once in a life time/ Hayat boyu bir kere" derler ya.. Öyle..
İKSV'ye, sponsor Garanti Bankası'na teşekkür.. Binlerce teşekkür..