Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

"Yoğurt da yiyebilir miyim anne?.."

Sekio Taira ve ailesi, tsunamiden haftalar sonra, amansız bir günlük yaşam savaşının içine girdiler. Her sabah oğul, ocakta yakmak için etraftan çalı çırpı toplayıp getirirken, ana kız, civardaki bataklıktan su taşıyorlardı. Minik torun, kasaba yönetiminden gelen günde bir öğün yemeği bekliyordu. Bu öğün genelde, bir parça ekmek, bir ton balığı konservesi ve haşlanmış makarnadan oluşuyordu.
O gün, 4 yaşındaki torun, beklenmedik bir sürprizle karşılaştı. Gelen yemek paketinin içinde, üç kutu da yoğurt vardı. Dalgaların kasabalarını vurmasından bu yana ilk defa yoğurt görüyordu, yavrucak..
"Anne" diye seslendi.. "Yoğurt da yiyebilir miyim anne?.."
Taria'nın büyük kızıydı, annesi Satomi..
"Yoğurdu da bugün yersen, yarın yiyecek bir şey bulamayabilirsin" dedi, Satomi..
Deprem ve tsunamiden sonra, devletin sığınma yerlerinde yaşayan 250 bin Japon'dan farklıydı, Tairalar.. Evleri çökmemişti. Orada kalabiliyorlardı, ama en ufak artçı depremde tavandan dökülen parçalara dikkat etmeleri lazımdı.. Bu evlerde elektrik yoktu. Su yoktu.. Çoğunda yol da yoktu artık.
Ama bir Japon inanç sistemi Gaman vardı.. Onları toplum olarak bir arada tutan, en büyük felaketlerde bile, sarılarak ayakta kalmalarını sağlayan, Budist kökenli, sabır, tahammül, dayanma gücü ve bir arada olma ruhunu yaratan felsefe.. Gaman!..
"Günde bir öğün yiyecek bulabildikleri için hem de nasıl sevinen ötekileri gördüğüm zaman, halimden şikayet edemiyorum" dedi, 54 yaşındaki Taira, yüzündeki gülümsemeyle.. "Japonya'nın bu bölgesinde, bizler, çok dayanıklıyızdır."
Japonya'nın o bölgesi, fakirlik sınırının başladığı yer. Gelirleri ancak günlük yaşamı karşıladığı için birikimleri yok. Olanı da dalgalar götürmüş. Zaten paraları olsa da alacak yer yok. Çünkü dükkan da kalmamış etrafta.
"Bunların başımıza gelebileceğine inanamıyorum" diyor, depremden önce, bir fabrikada ayda 2 bin lira civarında getiren bir işe sahip olan Taira..
Tsunamiden bir kaç gün sonra, evlerinin önünde sellerin getirdiği bir kazan bulmuşlar, 17 yaşındaki küçük kızı ile sağa sola bakıp, işe yarar bir şeyler ararken..
Şimdi içinde su kaynattıkları bu kazanı sokaktan alırken çok utanmış Taira. "Bunu evime götürmek yağmacılık sayılır mı diye çok düşündüm. Ama hayatta kalmak için bu kazana çok ihtiyacımız vardı."
Büyük oğlu 28 yaşındaki balıkçı oğlu Akimoto "Al anne" demiş, gülerek.. "Bu yağma değil, yeniden kullanmadır.."
Taira, 11 Mart'ta dev dalgaların 1400 nüfuslu kasabalarını nasıl yok ettiğini iyi hatırlıyor. Hemen dağlara kaçmışlar. Bir kaç gün sonra, harap evlerine dönmüşler, evleri yıkılan çocukları ve onların ailelerini de toplayarak.
Taira, depremden bir gün önce haftalık alışverişi yaptığı için, mutfakta her nasılsa kalanlarla birkaç gün idare etmişler. Bitince, yerel yönetimden yardım isteme gündeme gelmiş. Aile "Evimiz var, hepimiz sağlamız. Yardım isteme hakkımız yok" diye karşı çıkmış. Sağlamlar ama, çalışıp kazanacak yer yok. Radyodan, devletin yemek yardımlarını duyunca, sonunda baş vurma kararı alınmış. Yönetimden "Günde bir öğün bırakırız" cevabı gelmiş..
Aile o bir öğünle yaşıyor, ama bir yandan da, yardımın gelemeyeceği günleri hesap edip, o tek öğünden de birazını daha kötü günler için ayırıyor.
Ailenin sellerin etrafta bıraktıkları arasında işe yarar şeyler aramak dışındaki vakti, evde, soğukla savaşarak geçiyor. Sorduğunuzda, neyi beklediklerini bilmediklerini de görüyorsunuz. İşler düzelecek mi?. Gene fakir, ama bugüne göre çok daha iyi yaşadıkları günlere geri dönebileceklerinin en küçük bir işareti var mı?
Taira "Bahar gelince kırlara çıkacağız ve pişirmek için taze otlar, kökler toplayacağız" diyor, iştahla.. "Deprem ve sellerden beri ağzıma sebze koymadım. Yaşlı komşular, kırlarda çok lezzetli şeyler bulup pişirebileceğimizi söylediler bize.."

***

Okuduklarınızı, İnternational Herald Tribune'den çevirdim. Bir kaç sebeple..
Bir defa içinde bir yaşam felsefesi var. Sahip olduğunuz her şeyi bir anda kaybedebilirsiniz. Onları çalışarak yeniden yerine koymak umudunuzu da.. İş yerleriniz de bitmiştir çünkü.. O zaman ne yaparsınız, düşünmeniz için..
Bunları yaşayanlar var. Onları düşünüp, kendi yaşamınızdan ne derece şikayet etme hakkınız olduğuna bakmanız için..
Japonya'nın tarih boyu yaşadığı felaketlere rağmen, nasıl ayakta kaldığını, nasıl kısa zamanda en büyük yenilgileri, en dev zaferlere dönüştürdüğünü anlamanız için.. Gaman'ı anlamanız için..
Ve de nihayet "Röportaj" dediğim, bugün artık unutulmuş, yazı türünün bir gerçek örneğini size sunmak için..
Martin Fackler'in yazısı bir gerçek röportaj işte.. Gidilmiş, görülmüş, yaşanmış, konuşulmuş ve yazılmış. İnternet ve telefon üzerinden "Soru/ cevap" kolaylığı değil, gerçek gazetecilik, gerçek yazı hüneri var.
"Böyle yazılara gazetelerde ayda kaç kez rastlıyorsunuz artık" diye sorarak bitirecektim, çarşamba akşamı, Tribune'u okurken karar verdiğim yazımı ki, perşembe sabahı, Sabah yüzümü güldürdü.
Spor sayfasında Deniz Derinsu, unuttuğumuz gazeteciliği harika yapmış, arkadaşlar da yarım sayfayla hakkını vermişlerdi..
Samed'in hikayesini yazmıştı Deniz..
Samed de kim?..
Türkiye'nin 2012 umutlarını canlandıran golün gizli kahramanı. Hakan tacı, Arda golü atmıştı ya hani.. Deniz golün sırrının tacın çok hızlı, rakip savunma yerini almadan atılması olduğunu görmüştü. Hızı sağlayan, topu hızla Hakan'a atan top toplayıcı çocuktu.. Samed.. Deniz o çocuğu bulmuş, konuşmuştu. Samed, Fenerbahçe 14 yaş altı takımındaydı. İzleme görevlileri onu Tokat'ta keşfedip İstanbul'a getirmişti. Bir buçuk yıldır ailesinden uzak, Fener tesislerinde yaşıyordu.
Başka şeyler de yapmıştı Deniz. Fener, 2009'da Türkiye Kupası için Tokat'a gitmişti. Takım sahaya çıkarken, her futbolcunun yanında bir Tokatlı çocuk vardı. Samed, Edu'nun önünde duruyordu. O resmi buldu. Yanına golümüzü atan Arda'nın fotoğrafını koydu.. Bir eski Galatasaray maçında Hagi'nin golüne sevinen o günün top toplayıcısı ve Galatasaray alt yapı oyuncusu Arda'nın..
Gönlümdeki bütün gazetecilik ödüllerini Deniz'e verdim..
İşte yıllardır özlediğim spor yazarlığı, spor sayfası yönetmenliği bu..
Teşekkürler, gençler!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA